30 Ekim 2010 Cumartesi

Türkiye'nin Güvenliği (NATO)

Türkiye´nin Güvenlik Perspektifleri ve Politikaları

1. Güvenlik, “kendini koruma” olgusuyla yakından ilgili bir kavram olup, tanımı itibarıyla üçe ayrılmaktadır: bir toplumun yaşamını devam ettirmesi; bir ulusun toprak bütünlüğünün korunması ve yine bir ulusun, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel nitelikleriyle şekillenen temel kimliğinin muhafaza edilmesi. Küreselleşmeyle tanımlanan yeni güvenlik ortamı bu bağı pekiştirmiş ve güvenliğin bölünmez olduğunu kanıtlamıştır.

Günümüzün güvenlik anlayışında gözönüne alınması gereken bazı unsurlar şunlardır: toprak bütünlüğünün korunması, barış ve istikrarın tesisi, kollektif savunma ve kriz yönetim operasyonlarına katkıda bulunulması (barışı koruma, insani yardım ve polis görevleri vb.), etnik ve dini çatışmaların önlenmesi ve kontrol altına alınması, Kitle İmha Silahlarının (KİS) ve bunların fırlatma vasıtalarının yayılmasının önlenmesi, silahsızlanmanın teşvik edilmesi, terörizm, organize suç, temel kaynakların azalması, silahlı çatışmalar sonucu insanların kontrol dışı kitlesel hareketleri, siber savaş olasılıkları, bulaşıcı hastalıkların yayılması, fakirlik ve sosyo-ekonomik dengesizlikler gibi asimetrik risk ve tehditlerle mücadele.

Sözkonusu risk ve tehditlerin, bir bölümünün esas itibarıyla askeri nitelikte olmaması nedeniyle, güvenlik artık yalnızca askeri imkan ve politikalarla sağlanamamaktadır. Güvenliğin tanımının genişlemiş olması risk ve tehditlerle mücadele yöntemlerinin de çeşitlendirilmesini gerektirmektedir. Bu çerçevede, günümüzde karşılaşılan güvenlik risk ve tehditleriyle mücadele edilirken, askeri, ekonomik, sosyal ve siyasi araçların birarada ve eşgüdüm halinde kullanılması önem arzetmektedir. Sürdürülebilir barış ve istikrarın küresel düzeyde sağlanmasının tek yolu budur.

2. Kurtuluş Savaşının ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği, biri coğrafya, diğeri komşu ülkelerle uzun yıllar boyunca devam eden ilişkiler olmak üzere, iki temel olgu tarafından şekillendirilmiştir. Bu iki belirleyici faktör, Türkiye’yi aynı anda Avrupa, Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde önemli bir aktör olarak ortaya çıkarmıştır.

2.1. Bu politikanın temel taşlarını “işbirliği” ve “ortaklık” oluşturmaktadır. Bu çerçevede, diğer ülkelerle dostane ilişkiler tesis edilmesi ve devam ettirilmesi, ikili ve çok taraflı yöntemlerle bölgesel ve uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi, çatışmaların barışçı yöntemlerle çözülmesi ile bölgesel ve uluslararası barış, istikrar ve gönencin artırılması Türk dış politikasının ana amaçlarını oluşturmuştur. İyi komşuluk ilişkileri kurulması, egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğü ve iç işlerine müdahalede bulunulmaması gibi belli başlı bazı ilkeler bu politikanın temel unsurlarını oluşturmaktadır.

2.2. 1923 ile 1939 yılları arasındaki iki savaş arası dönemde Türkiye, komşularıyla ve diğer ülkelerle işbirliği projelerini desteklemiş, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantı’nı, İran, Irak ve Afganistan ile Sadabat Paktı’nı imzalamak suretiyle, çok taraflı düzeyde bölgesel güvenliğe yönelik işbirliği çabalarına katkıda bulunmuştur.

3. Türkiye, II. Dünya Savaşının ardından tarihi bir seçim yaparak özgür dünya ile birlikte, Batı Bloku’nda yer almayı tercih etmiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi ile uyumlu olan bu politika, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla taçlandırılmıştır. O günden bu yana NATO, Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikasının mihenk taşını oluşturmuştur.

Türkiye, Soğuk Savaş’ın en yoğun yaşandığı dönemde dahi, Doğu Bloğuna komşu olduğu bir bölgede NATO’nun etkin bir müttefiki olmaya devam etmiş; İttifak’ın güney kanadını koruyarak, özel olarak Avrupa’nın, genel olarak NATO’nun güvenlik ve savunmasına kapsamlı katkıda bulunmuştur. Türkiye, Sovyetler Birliği ile en uzun sınıra sahip ülke olarak, İttifak’ın kara sınırlarının üçte birini Varşova Paktı ülkelerine karşı korumakla sorumlu olmuştur. Böyle ağır bir sorumluluk, sınırlı imkanlara sahip bir ülke için çok büyük fedakarlık gerektirmiştir. Türkiye, bu dönemde izlediği politikalarla aynı zamanda, Doğu ile Batı blokları arasındaki gerilimin azalmasına da yardımcı olmuştur.

4. Türkiye, bir yandan İttifak’ın güvenliğine katkıda bulunurken, diğer yandan kendisine yakın bölgelerde işbirliğinin pekiştirilmesi yönündeki geleneksel güvenlik politikasını sürdürmüştür. Bu çerçevede Türkiye, hem Balkanlar hem de Orta Doğu’da güvenlik alanında işbirliğini teşvik etmiştir. Yunanistan ve Yugoslavya ile 1954 yılında imzalanan Balkan Paktı ve 1955 yılında İngiltere, İran, Irak ve Pakistan ile imzalanan Bağdat Paktı, Türkiye’nin bu bölgelerde güvenliğin pekiştirilmesi amacına yönelik çabalarının somut göstergelerini oluşturmaktadır.

5. Bu girişimlerle ve NATO bağlamında kollektif savunmaya vermiş olduğu koşulsuz destekle, Türkiye Doğu-Batı çatışmasının barışçı bir şekilde sona ermesine katkıda bulunmuştur. Soğuk Savaşın ardından Türkiye, uluslararası toplumun diğer üyelerinin de yaptığı gibi, yeni güvenlik ortamına ayak uydurmaya başlamıştır. Uluslararası güvenliğin birçok unsurunun akıcı ve sürekli değişim içerisinde bulunduğu bu dönemde, NATO’nun önemi, Türkiye’nin dış ve güvenlik politikasının değişmez bir olgusu olarak kalmaya devam etmiştir.

5.1. Yeni uluslararası ortamda, küreselleşme ve teknolojik gelişmeler yalnızca olumlu düşüncelere değil, hasmane fikirlere de hizmet etmeye başlamış; küresel düzeydeki risk ve tehditlere karşı duyarlılığın artmaya başladığı böyle bir ortamda, işbirliği ve ortak çabalar en etkili mekanizmalar olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

6. Türkiye, BM’nin kurucu üyelerinden biri, NATO ile tüm önde gelen Avrupa kuruluşlarının üyesi ve AB’ye, tam üyelik müzakerelerine başlamış aday bir ülke olarak, bölgesinde ve uzak coğrafyalarda dostluk ve işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla aktif bir politika izleyegelmiştir.

6.1. Ülkemiz halihazırda, askeri eğitim, teknik ve bilimsel konularda ve savunma endüstrisi işbirliği alanlarında pek çok ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu tarz işbirliği mekanizmaları, NATO üyeleriyle ve Balkanlar, Orta Doğu, Güney Akdeniz, Kuzey Afrika, Orta ve Uzak Doğu Asya ve Güney Amerika’da yer alan önemli sayıdaki ülkelerle geliştirilmiştir. Askeri Eğitim Anlaşmaları üçüncü taraflara karşı olmayıp, karşılıklı çalışabilirliğin geliştirilmesini teminen güvenlik alanında işbirliği yapılmasını amaçlamaktadır.

6.2. Türkiye, güvenlik alanında bir bölgesel işbirliği ağı oluşturmak amacıyla çok taraflı düzeyde de birçok önemli girişime ön ayak olmuştur.

1996 yılında başlatılan Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları (SEDM) süreci önemli bir bölgesel işbirliği mekanizmasıdır. SEDM üyeleri arasında Türkiye, ABD, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Hırvatistan, Ukrayna ve Bosna-Hersek yer almaktadır. Ayrıca Ekim 2009 ayında yapılan Savunma Bakanları Toplantısında Sırbistan ve Karadağ’ın üyelikleri onaylanmıştır. Sözkonusu ülkelerin üyelikleri ile ilgili hukuksal işlemlerin yakında tamamlanması beklenmektedir. Moldova ve Gürcistan ise gözlemci olarak sürece iştirak etmektedirler. SEDM Koordinasyon Komitesi’nin (SEDM-CC) başkanlığı 2003-2005 yılları arasında Türkiye tarafından üstlenilmiştir. Türkiye’nin dönem başkanlığı sırasında terörizmle mücadelede işbirliği, karşılıklı kullanılabilirlik ve konuşlandırılabilirliğin arttırılması, sürece katılmak isteyecek bölge ülkeleriyle işbirliğinin pekiştirilmesi gibi konulara atfedilmiş, 9 adet tatbikat düzenlenmiştir. SEDM kapsamında sürdürülen diğer faaliyetler arasında, Güneydoğu Avrupa Simülasyonu Ağı, askeri hastanelerin uydu ile birbirine bağlanması, doğal afetlerle mücadele, sınır güvenliği ve terörizmi caydırma ile savunma sanayi ve araştırma alanında işbirliği bulunmaktadır.

SEDM-CC Başkanlığı görevi 1 Temmuz 2005 tarihinden itibaren iki yıl süreyle Arnavutluk ve bunu müteakiben Makedonya tarafından devralınmıştır. Sözkonusu görev 15 Temmuz 2009 tarihi itibariyle Bulgaristan tarafından üstlenilmiştir.

6.2.1. SEDM kapsamında başlatılan en önemli girişimlerden biri, 1998 yılında imzalanan  Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü (GAÇBG)’dür. GAÇBG’nin esas amacı Avrupa-Atlantik alanının güvenliğine katkıda bulunmak ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri arasında iyi komşuluk ilişkilerini, işbirliğini ve karşılıklı kullanılabilirliği sağlamaktır. Eylül 1999’da Filibe’deki (Bulgaristan) Karargahının açılmasıyla birlikte hayata geçirilen GAÇBG, Avrupa-Atlantik bölgesinde barış ve güvenliğe, aynı zamanda bir güven artırıcı önlem işlevi görerek, katkıda bulunmaktadır. GAÇBG Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, Makedonya, Romanya ve 2007 Ekim ayından itibaren Ukrayna’nın katılımından oluşmaktadır (Ukrayna’nın tam üyelik konusunda iç prosedürü devam etmektedir).  ABD, Slovenya Hırvatistan ve Bosna-Hersek GAÇBG’ye gözlemci statüsünde katılmaktadır.

GAÇBG Karargahı üye ülkeler arasında rotasyona tabidir ve bu çerçevede Karargah, 2007 Temmuz ayında yapılan törenle 2007-2011 yıllarını kapsayan bir dönem için İstanbul’da konuşlanmış bulunmaktadır ve sözkonusu Karargah 2011-2015 yılları arasında Larissa/Yunanistan’da konuşlandırılacaktır. Türkiye GAÇBG’nin komutanlığını ilk olarak 31 Ağustos 1999 - 31 Ağustos 2001 tarihleri arasında yürütmüştür.

GAÇBG’nin ortak icra makamını oluşturan ve izleyeceği siyaseti saptayan Siyasi-Askeri Yönlendirme Komitesi’nin (PMSC) Başkanlığı da, SEDM Koordinasyon Komitesi’nin (SEDM-CC) başkanlığına paralel olarak 2003-2005 yılları arasında Türkiye tarafından yürütülmüştür. GAÇBG PMSC Dönem Başkanlığı, daha sonra SEDM-CC Başkanlığını da üstlenen Arnavutluk ve bu ülkenin ardından Makedonya ve müteakiben Bulgaristan tarafından devralınmıştır.

GAÇBG bünyesinde gerçekleştirilen önemli bir girişim, Güneydoğu Avrupa Tugayı (SEEBRIG)’dir. Üye ülkelerin tahsis ettiği kuvvetlerden oluşan ve her an göreve çağrılabilecek SEEBRIG, BM ve/veya AGİT yönergesi altında, NATO veya AB liderliğindeki kriz önleme veya barışı koruma harekatlarında görevlendirilebilecektir. Nitekim, Türkiye’nin de katkıda bulunduğu SEEBRIG Karargahı Şubat-Ağustos 2006 döneminde Afganistan’da NATO öncülüğündeki ISAF harekatı çerçevesinde Kabil’de konuşlanmıştır. SEEBRIG ayrıca “gönüllüler koalisyonu” tarzı uluslararası girişimler kapsamında da kullanılabilecektir.

6.2.2. Türkiye’nin diğer bir girişimini, Karadeniz’e sahildar tüm ülkelerin (Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Türkiye) katılımıyla kurulan “Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu” (BLACKSEAFOR)  oluşturmaktadır. Sözkonusu girişim Karadeniz'de barış ve istikrarın idamesi maksadıyla; bölgesel işbirliği faaliyetlerinin artırılması ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine amacıyla 2001 yılında kurulmuştur.

BLACKSEAFOR’un görevleri Karadeniz’de arama ve kurtarma harekatı, insani yardım harekatı, mayın karşı tedbirleri harekatı, çevre koruma harekatı, iyi niyet ziyaretleri, taraflarca kararlaştırılan diğer görevler olarak belirlenmiştir. 2004 yılı başından beri devam eden BLACKSEAFOR Yüksek Düzeyli Uzmanlar Grubu toplantıları ve BLACKSEAFOR Deniz Kuvvetleri Komutanları (BLACKSEAFOR Naval Commanders-BSNC) Toplantıları ile elde edilen iş birliği, kıyıdaş ülkeler arasında BLACKSEAFOR'un bölgede yasa dışı deniz trafiği ve asimetrik risklerle mücadelede kullanılabilecek uygun bir vasıta olduğu anlayışını daha da güçlendirmiştir.

BLACKSEAFOR, Birleşmiş Milletler (BM) veya Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamındaki harekatlarda da görevlendirilebilmektedir. Bununla birlikte kuvvet, görev ve amaçlarına uygun olarak, diğer uluslararası faaliyetlere de iştirak edebilir. BLACKSEAFOR kapsamında taraflar bu tür faaliyetlere iştirakte bulunmak için kendi ulusal mevzuatlarına uygun olarak onay alacaklardır.

Ayrıntılı bilgiye www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/UluslararasiKuruluslarlaIlıskiler/ BLACKSEAFOR/ adresinden ya da BLACKSEAFOR’un resmi internet sitesinden                                   (www.blackseafor.org  ) ulaşılabilir.

6.2.3. Öte yandan, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız 1 Mart 2004 tarihinde “Karadeniz Uyumu Harekatı”nı (KUH) başlatmıştır. Amacı Karadeniz’de terörizm, kitle imha silahlarının yayılması ve diğer olası yasadışı faaliyetlere karşı caydırıcılık sağlamak ve bu risklerle mücadele etmek olan KUH başlangıcından 2006 yılı sonuna kadar millî nitelik taşımış olan bir deniz harekâtıdır. 2006 yılından itibaren tüm sahildar devletler KUH’a davet edilmiştir. . Rusya Federasyonu 27 Aralık 2006 itibariyle KUH’a dahil olmuştur. Ukrayna’nın da KUH’a iştirakine ilişkin Protokol ise 17 Ocak 2007 tarihinde imzalanmış ve 25 Nisan 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Romanya’nın KUH’a iştirakı ile ilgili olarak mutabakat zaptı 2009 yılında Romanya ve Türkiye Hükümetleri arasında imzalanmıştır.

KUH’un görevi; Karadeniz'de belirsiz aralıklarla karakol faaliyetleri icra ederek yasa dışı faaliyetlere karıştıklarından şüphe duyulan ticaret gemilerini tespit etmek ve izlemektir. Şüpheli bir gemi tespit edildiğinde, müşterek gayretlerle ve muhtelif vasıtalarla varış limanına kadar takip edilmekte, neticede arama yapmak ve gerekmesi durumunda, alıkonularak yasal işlem başlatmak üzere görev ilgili makamlara devredilmektedir.

KUH, NATO'nun Akdeniz'de devam eden “ETKİN ÇABA HAREKÂTI (OPERATION ACTIVE ENDEAVOUR-OAE)'nın maksat ve hedefleri ile tamamen uyumludur ve anılan NATO Harekâtı ile bilgi paylaşımına dayanan iş birliği içindedir.

Bu hususta Bakanlığımızca yapılan açıklamalara ulaşmak için:
www.disisleri.gov.tr
/MFA_tr/BasinEnformasyon/Aciklamalar/
2007/Ocak/NO9_17Ocak2007.htm
ve
www.disisleri.gov.tr/MFA_tr/
BasinEnformasyon/Aciklamalar/
2006/Aralik/NO195_27Aralik2006

6.3. İkili ve çok taraflı bu girişimler Türkiye ile çevresindeki diğer ülkeler arasında birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesine yardımcı olmaktadır.

7. Barış ve istikrarın korunması çerçevesindeki bölgesel işbirliği gayretlerinin yanısıra Türkiye Uluslararası Barışı Koruma faaliyetlerinde de aktif olarak yer almaktadır. II. Dünya Savaşının sonundan bu yana Türk Birlikleri bir çok Birleşmiş Milletler ve NATO görevine katılmışlardır. 4500 kişiden oluşan Türk Tugayı 1950-1953 yıllarındaki Kore savaşında üstün cesaret örneği sergilemiştir.  Bugüne kadar çeşitli bölgelerde gerçekleştirilen barışı destekleme operasyonlarına toplam 10 binden fazla personel, gözlemci ve danışmanın yanı sıra hava ve deniz destek unsurlarıyla katkıda bulunmuştur.

Türkiye barışı koruma operasyonlarının önemli bir unsuru olan sivil polis faaliyetlerine de önemli katkılarda bulunmaktadır. Bugüne kadar, uluslararası barışı koruma misyonlarında toplam bini aşkın sivil polis ve jandarma görevlendirilmiştir.

Son yıllarda dünya çapında yaşanmakta olan ani ve süratli değişikliklere paralel olarak çok uluslu barışı destekleme ve koruma operasyonlarının sayısının artmasıyla, Türkiye’nin de bu tür faaliyetlere katılımı artmıştır.

7.1. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin İran-Irak Askeri Gözlemci Grubunda (UNIIMOG) yer almış, bunun yanısıra Kuzey Iraklı mültecilere Birleşmiş Milletler İnsani Yardımının ulaştırılması bağlamında önemli rol oynamıştır. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Irak-Kuveyt Gözlem Misyonuna (UNIKOM) desteği sürmektedir.

7.2. Birleşmiş Milletlerin UNISOM görevi çerçevesinde, 300 personelden oluşan Türk Birliği bir yıl süreyle Somali’de görev yapmıştır.

7.3. Türkiye, 1995 yılından bu yana Balkanlarda icra edilen IFOR, SFOR, KFOR, “Essential Harvest”, “Kehribar Tilki” ve “Müttefik Uyumu” isimli NATO harekatlarına aktif şekilde katılmıştır. Makedonya’daki “Müttefik Uyumu” Harekatının sona ermesinin ardından Türkiye, AB tarafından başlatılan “Concordia” Harekatı kapsamında da barış ve istikrarın teminine uluslararası alanda yaptığı katkıları sürdürmüştür. Sözkonusu harekata 11 personel sağlayan Türkiye, “Concordia” Harekatının akabinde başlatılan ve 2005 yılı Aralık ayında sona eren “Proxima” isimli AB Polis Misyonu’na 8 personelle katılmıştır. Sözkonusu harekatların güvenlik ve istikrarın yeniden tesisi ile bölgede barışın yeniden sağlanması bakımlarından önem taşıdığı kuşkusuzdur. Öte yandan, Türkiye EUFOR ALTHEA Harekatı, Bosna-Hersek Polis Misyonu EUPM, Kosova Hukukun Üstünlüğü Misyonu EULEX gibi muhtelif barışı koruma operasyonları ile NATO önderliğinde; Afganistan’da ISAF ve NATO Eğitim Misyonu NTM-A, Irak’ta NATO Eğitim Misyonu NTM-I, korsanlıkla mücadele amaçlı Okyanus Kalkanı Harekatı, Akdeniz’de Etkin Çaba Harekatı (OAE) gibi harekatlara kapsamlı katkı sağlamaktadır.

NATO’nun 2004 İstanbul Zirvesi’nde alınan karar uyarınca, NATO’nun Bosna-Hersek’teki, SFOR harekatının 2004 yılı sonunda tamamlanmasını müteakiben AB tarafından NATO imkan ve yeteneklerinden yararlanılmak suretiyle, EUFOR-ALTHEA isimli yeni ve ayrı bir harekat başlatılmıştır. Bu itibarla, harekatın geleceğine ilişkin kararların da NATO ve AB arasında gerçekleştirilecek danışmalar vasıtasıyla alınması ülkemizin önem atfettiği bir husustur. Ülkemiz, Nisan 2010 itibariyle, yaklaşık 1950 mevcutlu Althea Operasyonuna en fazla katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ilk sıraya yükselmiştir. Harekata 20 AB üyesi ülkenin yanısıra 5 AB üyesi olmayan ülke katkı sağlamaktadır. Halihazırda 276 personelimiz anılan harekatta görev yapmaktadır.

NATO’nun Kosova’daki çatışmalara müdahalede bulunduğu 1999 yılından bu yana bölgede konuşlanan ve halihazırda bünyesinde yaklaşık 10000 personel görev yapan KFOR’un bölgedeki mevcudiyetini sürdürmesi sadece anılan ülkedeki değil, bölgesel istikrar ve güvenlik bakımından önem taşımaktadır. Halen 504 askeri personelimiz KFOR bünyesinde görev yapmaktadır. Ayrıca, Kosova Güvenlik Kuvveti’nin (KSF) kurulması sürecinde danışmanlık yapan 12 askeri personelimiz 6 İzleme ve İrtibat Timimiz (İVİT) bulunmaktadır. Ülkemiz KFOR’a, Çokuluslu Güney Görev Kuvvetinin (MNTF(S)) de bir süre liderliğini yürütmüştür. KFOR bünyesinde görev yapan TSK mensupları başta soydaşlarımızın ağırlıklı olduğu güney Bölge olmak üzere tüm Kosova’da gerek yerel düzeyde, gerek KFOR ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
Türkiye, AB’nin ilk sivil kriz yönetimi harekatı olan Bosna-Hersek’teki AB Polis Misyonu’na (EUPM) 14 personelle katılmıştır. Bunun devamı niteliğindeki EUPM-II harekatına da 4 personelle katkıda bulunmaktadır.
AB, 9 Aralık 2008 tarihinde BM Misyonu UNMIK’in görevlerini tedricen devralarak Kosova’da bir hukukun üstünlüğü misyonu başlatmıştır. 1968 personelle faaliyete başlayan EULEX misyonu, 6 Nisan 2009 tarihinde tam harekat yeteneğine ulaşmıştır. Ülkemiz, halihazırda 64 personelle (63 polis ve 1 hakim) sözkonusu misyona katkı sağlamakta olup, bu çerçevede misyona katkıda bulunan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ABD’den sonra ikinci konumdadır.

NATO Deniz Kuvvetlerinin Akdeniz’de terrorist faaliyetleri tespit ve engellemek amacıyla yürüttüğü bir deniz harekatı olan Etkin Çaba Harekatı (OAE), 2001 yılı Ekim ayında başlatılmış olup, 2004 yılında tüm Akdeniz Harekatın kapsamı içine alınmıştır. Harekata ağırlıklı olarak Akdeniz’e kıyıdaş Müttefikler gemi tahsis etmekte olup, ülkemiz 2010 yılında 12 günden oluşan 2 dönem için gemi katkısında bulunacaktır. Gemi katkısına ilaveten, Harekata katılan diğer ülke gemileri Mersin ve Aksaz limanlarından lojistik amaçlı yararlanabilmektedirler.

Ülkemiz, NATO’nun Afrika Boynuzu açıklarında korsanlıkla mücadeleye yönelik uluslararası çabalara katkı amacıyla 17 Ağustos 2009 tarihinde başlattığı Okyanus Kalkanı Harekatına  da katılmaktadır.
Ülkemiz NATO Daimi Deniz Grubu I ve II (SNMG I ve SNMG II) düzenlemeleri çerçevesinde NATO’nun korsanlıkla mücadelere çabalarına öteden beri aktif katkı sağlayagelmiştir. SNMG- II kapsamında gemilerimiz bölgede görev yapmıştır.
Ülkemiz korsanlıkla mücadele amacıyla oluşturulmuş Temas Grubu’nun kurucu üyelerindendir. Türkiye, NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekatı  (OKH) ile çokuluslu Birleşik Görev Gücü-151’e (CTF-151) gemiyle katkı sağlamaktadır.

7.4. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’in 10 Ekim 2001 tarihinde aldığı 722 sayılı kararla hükümete verdiği yetki  ve bu kapsamdaki Bakanlar Kurulu Kararı temelinde Afganistan’da görev almaktadır.  ISAF Harekatının 11 Ağustos 2003 tarihinde NATO tarafından üstlenilmesinden önce ISAF-II Komutanlığını Haziran 2002-Şubat 2003 ve bilahare ISAF VII Komutanlığını Şubat-Ağustos 2005 dönemlerinde yürütmüştür. 6 Ağustos 2006 tarihinde göreve başlayan ve Türkiye, Fransa ile İtalya’nın liderliğindeki Merkez (Kabil) bölge komutanlığının komutası 6 Nisan-6 Aralık 2007 tarihleri arasında 8 ay süreyle tarafımızdan üstlenilmiştir. 3 Kolordu Komutanlığı, Ağustos 2008-Şubat 2009 tarihleri arasında yaklaşık 150 personelden müteşekkil bir kuvvetle ABD Komutasında bulunan ISAF Karargahını takviye etmiştir. 2009 Kasım ayından itibaren ise Kabil Bölge Komutanlığı ülkemizce üstlenilmiştir. ISAF çerçevesinde halen 1795 personelimiz görev yapmaktadır (Vardak İl İmar Ekibimizin güvenliğinden sorumlu 74 kuvvet bu rakama dahil değildir.).

7.5. NATO Afganistan Eğitim Misyonu (NTM-A), Afganistan’da ordu ve polis eğitim faaliyetlerini, mevcut yapı ve sinerjilerden yararlanarak bütüncül bir yaklaşımla sürdürmektedir. Misyon ilk harekat yeteneğine 20 Ekim 2009 tarihinde ulaşmıştır. NTM-A Komutanlığını halihazırda Korgeneral Caldwell sürdürmektedir. Ayrıca, Avrupa Jandarma Kuvveti 24 Aralık 2010 tarihinden bu yana NTM-A altında görev yapmaktadır. NTM-A çerçevesinde 170 kadar personel katkımız bulunmaktadır.

Irak makamlarının talebi çerçevesinde 2004 İstanbul Zirvesinde alınan karar uyarınca, NATO tarafından Irak Güvenlik Güçlerine eğitim desteği verilmesine yönelik olarak bir "Eğitim Misyonu" (NTM-I) kurulmuştur. Ülkemiz, yaklaşık 200 personelin görev yaptığı NTM-I Karargâhına toplam iki subayla katkı yapmaktadır. Öte yandan, 2010 yılına kadar toplam 274 Iraklı personele (general/subay) ülkemizde Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi (TMMM) ve Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi’nde (BİOEM) eğitim sağlanmıştır. 

Ülkemize, altı Avrupa ülkesinin (Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya, Romanya, Hollanda) jandarma kuvvetlerinden müteşekkil Avrupa Jandarma Kuvvetine (AJK) 13 Mayıs 2009 tarihinde Paris’te düzenlenen Üst Düzeyli Bakanlıklararası Komite (CIMIN) toplantısında gözlemci üye statüsünde katılmamız için davette bulunulmuştur. Jandarma Genel Komutanlığımızın AJK’ya gözlemci statüde üyeliğinin gerçekleştirilmesi kapsamında Bakanlar Kurulu Kararı 27 Mayıs 2010 tarihinde alınmış, bu çerçevede, Jandarma Genel Komutanımızın İtalyan CIMIN Dönem Başkanlığı’na gözlemci statüsüyle AJK’ya katılımımızı resmileştiren beyan mektubunu iletmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder