30 Ekim 2010 Cumartesi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın AKPM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma (Strazburg, 6 Ekim 2004)

Sayın Başkan,
Sayın Genel Sekreter,
Saygıdeğer Parlamenterler,
Türkiye’nin Avrupa ile paylaştığı ortak gelecek bakımından özel önem taşıyan bir günde, Avrupa uluslarının en eski Parlamenter forumu olan bu yüce Meclis’e hitap etmekten onur duyuyorum.
Temel insan hak ve özgürlüklerini savunan ve hukukun üstünlüğü ile çoğulcu demokrasinin yüksek ideallerine bağlı Avrupa uluslarının bu ortak evinin temellerini 1949 yılında atan kurucu üyelerden bir tanesiyiz.
Büyük Avrupa kapsamında yaşanan değişime paralel olarak, Avrupa Konseyi de ufuklarını genişletmiştir.
Avrupa Konseyi bugün yaklaşık 800 milyon Avrupa vatandaşının demokratik değerler ve hukuki standartlar etrafında birleşmesini temsil etmektedir.
En yeni üyemiz  Monako’yu bu vesileyle tebrik ediyor ve aramıza hoş geldiniz diyoruz.
Bir pan-Avrupa forumu olarak Konsey’in yeni Avrupa mimarisi içindeki yeri ve katkılarının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu yapılırken, Konsey’in sayısız uluslararası sözleşmeyle yıllar içinde ilgili alanlarda oluşturduğu kapsamlı müktesebatı, Avrupa’nın önde gelen diğer kurumları tarafından da göz önünde tutulmalıdır.
Bu çerçevede, AB’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmasını, Avrupa Kültür Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı’na katılımını destekliyoruz.
Önümüzdeki yılın Mayıs ayında Varşova’da gerçekleştirilmesi planlanan Avrupa Konseyi Devlet ve Hükümet Başkanları Üçüncü Zirvesi, özellikle AB’nin son genişlemesinin ardından, Konsey’in yeni Avrupa mimarisinde gelecekteki rolünün belirlenmesi bakımından zamanlı bir fırsat teşkil edecektir.
Sayın Başkan,
Avrupa Konseyi normlarını oluşturan 190’ın üzerindeki sözleşme Türkiye için de önemli bir referans noktasıdır.
Avrupa normlarının ülkemiz mevzuatına aktarılması, ilerleyen reform sürecimizin ana unsurunu oluşturmuştur.
Türkiye, bugün de üç Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin onay belgelerini Sayın Genel Sekretere tevdi etmiş, ayrıca iki sözleşmeyi daha imzalamıştır. 
Sayın Başkan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’de iktidara geldikten kısa bir süre sonra, şimdiki Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı 2003 yılının Ocak ayında Başbakan olarak bu Meclis’e hitap etmiş ve hükümetimizin reform vaadlerini ortaya koymuştu. Aradan kısa süre geçmiş olmasına rağmen bu vaadlerin neredeyse tümünü gerçekleştirmiş olmaktan memnuniyet duyuyorum.
Bu kapsamlı reformların bazılarına kısaca değineceğim.
Ölüm cezasını tamamen kaldırdık ve mevzuatımızdan ayıkladık. Yakında 13 No’lu Protokolün onay işlemlerini de tamamlayacağız.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni lağvettik.
Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin raporlarına da yansıdığı üzere, işkenceye ve insanlık dışı aşağılayıcı muameleye karşı etkin bir “sıfır tolerans” politikası benimsedik ve uyguladık.
Sivil-asker ilişkilerini demokratik normlarla uyumlu hale getirdik.
Kadın-erkek eşitliği lehine düzenlemeler yaptık ve bu ilkeyi ilk kez Anayasaya dercettik.
Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dil ve lehçelerde yayınlar ve dil kursları başlattık.
Terör saldırılarından zarar görenlerin tazmin edilmesi için bir yasa yaptık.
Hayata geçirdiğimiz kapsamlı yasal reformlar, bunların yeknesak bir şekilde uygulanmasının hızlandırılmasına yönelik olarak attığımız adımlar, öndegelen Avrupalı siyasetçilerden oluşan Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun geçtiğimiz ay yayınladığı raporda “sessiz devrim” olarak nitelendirilmiştir.
Meclisinizin reform programımızı takdir ederek, Türkiye için denetim sürecinin büyük çoğunlukla sona erdirilmesini memnuniyetle karşıladık.
Sayın Başkan,
Gerçekleştirdiğimiz reformlar arasında Avrupa Konseyi üyelerinin büyük çoğunluğu gibi Türkiye’nin de Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmasını sağlayacak yasal değişiklikler de bulunmaktadır. Bu çerçevede, yeni Ceza Yasamızda soykırım ve insanlığa karşı suçları da çağdaş normlar çerçevesinde düzenledik. Anayasa’ya gerekli değişikliği getirdik. İç hazırlıklarını tamamlamış olarak bugün bu kürsüden Türkiye’nin yakın bir gelecekte Roma Statüsü’nü onaylayarak Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olacağını ilan ediyorum.
Sayın Başkan,
Bugün, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım süreci bakımından özel önem taşıyan bir tarihtir.
Komisyon raporunun ve tavsiyesinin olumlu tonunun Birliğin siyasi liderlerinin ortaya koyacağı güçlü siyasi iradeyle karşılık bulacağına inanıyoruz.
Katılım müzakerelerinin 2005 yılının ilk yarısında başlamasıyla, uzun zamandır yürünen bir yolun son dönemecine girmeyi temenni ediyoruz.
Türkiye’nin üyeliği kısa sürede gerçekleşmeyecektir. Tabiatıyla, Türkiye bu süreci makul bir zaman diliminde tamamlamayı ümit etmektedir. Türkiye, bu amaçla üstüne düşeni yapacaktır.
Sayın Başkan,
Türk toplumunda gerçekleşen değişim, Avrupa uzlaşı kültürünün de benimsenmesine yol açmış ve bu husus Türk hükümetinin uzun zamandır sürmekte olan Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için gösterilen son çabalar zımnında benimsediği yapıcı tutumda yansımasını bulmuştur.
Bu sorunun adil ve kalıcı biçimde çözümü yolunda Türkiye tarafından sergilenen kararlılık ve BM Genel Sekreteri’nin kapsamlı bir uzlaşı elde edebilmek için gösterdiği çabalara yaptığımız olumlu katkılar, uluslararası toplum tarafından takdirle karşılanmıştır.
Maalesef, Türkiye tarafından güçlü biçimde desteklenen ve Kıbrıs Türk tarafının büyük bir çoğunlukla Annan Planı’na onay vererek birleşme ve AB üyeliği yönündeki siyasi iradesini ortaya koyduğu 24 Nisan 2004 tarihli eş zamanlı referandumlarla sonuçlanan müzakere süreci, arzu edilen sonuçları vermemiştir.
Referandum sonuçları Kıbrıs’ta yeni bir durum yaratmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Kıbrıs’taki iyi niyet misyonuna ilişkin raporunda, “Kıbrıs Türk tarafındaki referandum sonucunun Kıbrıs Türkleri üzerinde baskı kurmak ve onları tecrit etmek için geçerli herhangi bir sebep bırakmadığını” açıkça vurgulamakta ve tüm devletleri, hem ikili düzeyde hem de uluslararası kuruluşlarda, Kıbrıslı Türkleri tecrit eden ve kalkınmalarını önleyen gereksiz kısıtlama ve engelleri ortadan kaldırma yolunda işbirliği yapmaya davet etmektedir.
Referandumların üzerinden altı ay geçmiştir.
Uluslararası toplumun Kıbrıs Türklerinin tabi olduğu siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel tecridi kesin biçimde sona erdirmesinin ve onlarca yıldır uygulanan haksız ekonomik ambargonun kaldırılmasının zamanı gelmiştir.
Doğrudan ticaret, kültür ve ulaşım bağlarının kolaylaştırılabilmesi için somut önlemler alınması gerekmektedir.
Avrupa’da işbirliğini geliştirmeyi hedef alan bir örgüt olarak, Avrupa Konseyi’nin bu doğrultuda öncü rol oynayabileceğine inanıyoruz.
Bu bağlamda, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin iki gün önce Kıbrıslı Türklerin seçilmiş temsilcilerinin seslerini duyurabilmeleri yönünde aldığı karar doğru yönde bir adım teşkil etmektedir. Avrupalı bir karar vermiş olan Kıbrıslı Türklerin pan-Avrupa diyalog ve işbirliğinde yer almaları doğaldır.
Sayın Başkan,
Yüzyılımız, barış, istikrar ve uzlaşının sağlanmasının yanısıra,  demokrasi, iyi yönetişim  ve insan haklarının geliştirilmesi bakımından pek çok şey vaad etmekle beraber, aynı zamanda yeni boyutlar taşıyan tehditlerle doludur.
Güvenliğimize ve özgürlüğümüze yönelik tehditlerin başında terörizm ve kitle imha silahlarının yayılması gelmektedir.
 
Terörizm günümüzde küresel bir nitelik kazanmıştır. Dolayısıyla, terörle   mücadelede yeni bir birlik ve dayanışma anlayışına ihtiyaç duyulmaktadır.
Dünyanın neresinde meydana gelirse gelsin, terör eylemleri insanlığı herhangi bir ayrım gözetmeksizin, bir bütün olarak hedef almaktadır.
Terörizm ulusal ya da bölgesel sınır tanımamaktadır. Tek bir din veya dava ile özdeşleştirilemez. Terörizm insanlığa karşı bir suçtur ve hiçbir şekilde meşru görülemez.
Türkiye, Avrupa Konseyi’nin terörizm mücadele konusunda normatif ve pratik alanda daha aktif rol oynamasını desteklemektedir.
Bu bağlamda, Avrupa Konseyi’nin kültürler ve dinler arasında diyalog ve anlayışı geliştirmek amacıyla İslam Konferansı Örgütü ile temaslarını yoğunlaştırmaya davet ediyorum. Her iki örgütün de üyesi olarak Türkiye, bu doğrultuda gereken çabayı harcamaya hazırdır.
Sayın Başkan,
Sözlerime son vermeden önce, ülkemin hemen yanıbaşında, sınırlarımızın ötesinde Irak’ta cereyan eden gelişmelere değinmek istiyorum.
Irak’taki güvenlik boşluğu, burada kanun ve düzenin yeniden tesisine, ülkenin yeniden imarına ve rehabilitasyonuna yönelik insani çabalara yardımcı olan tüm taraflar için ciddi bir endişe kaynağıdır.
Geçici hükümete yetki devri, normalleşme yönündeki ilk adımı teşkil etmiştir. Ancak, siyasi istikrara giden yol hala mayınlarla doludur.
Irak Geçici Hükümeti’ne ülkede güvenlik, istikrar ve refahı sağlama yönündeki zor görevinde yardımcı olmaya devam edeceğiz.
Irak’ta istikrarın yeniden tesisi, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğin korunması, toplumun tüm kesimlerini temsil eden bir hükümetin kurulması ve bu ülkenin yeniden imarı Türkiye ve bölge bakımından hayati önem taşımaktadır.
Aynı zamanda, Irak ve komşuları arasında bizim girişimimizle başlatılan istişare mekanizmasındaki rolümüz sürmektedir.
Terörden kurtulmuş, kendisiyle ve komşularıyla barışık ve uluslararası topluma tam olarak entegre olmuş bir Irak görmek istiyoruz.
Türkiye’nin istikrarlı bir Irak’ın kurulması dışında başka bir gündemi yoktur.
Sayın Başkan,
Kıtamızın çeşitlilik içinde birliğe dayanan ortak mirasını temsil eden Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ne hitap etme imkanını sağladığınız için teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu vesileyle, kişisel ve siyasi özgürlükler, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ortak değerlere bağlılığımızı ve yeni Büyük Avrupa genelinde ve ötesinde güvenlik ve demokrasiyi yerleşik kılmak amacını taşıyan ortak arayışımıza yönelik taahhüdümüzü yineliyorum.
 Türkiye, Avrupa Konseyi’nin aktif bir üyesi olmaya devam edecektir.
Teşekkür ederim.

Alıntı Adresi: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder