Türkiye dış politikası ve nato etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye dış politikası ve nato etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2010 Cumartesi

Türkiye´nin NATO´ya Askeri Katkıları

1. Jeostratejik bakımdan Türkiye’nin eşsiz bir konumu bulunmaktadır. Balkanlarda, Orta Doğu’da ve Kafkaslarda meydana gelen gelişmelerin Türkiye’ye doğrudan yansımaları olmakta ve ortaya çıkabilecek krizlerle derhal ilgilenmesi gerekmektedir.
Çatışmalara ve çeşitli istikrarsızlıklara sahne olan ve bu çerçevede zorlukların yanısıra önemli sorumlulukları da beraberinde getiren bölgelerle çevrili olan Türkiye, güvenliğe net olarak katkıda bulunmakta, bu anlamda güvenlik tüketen değil, üreten bir ülke özelliği taşımaktadır. Ülkemiz, ayrıca NATO’nun yanısıra Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği öncülüğünde icra edilen bir çok kriz yönetimi harekatında yer alıp, halihazırda yaklaşık 3500 askeri personelimiz NATO,BM ve AB önderliğindeki harekatlara iştirak etmektedir.
Öte yandan, Soğuk Savaşın sona ermesiyle bir çok Müttefikin yararlandığı “barış paydası”ndan Türkiye, coğrafi konumu ve bu çerçevede komşu bölgelerde istikrarsızlıkların ortaya çıkması nedeniyle yararlanamamıştır. Bu bağlamda Türkiye, çağımız için elzem olan “sürdürülebilir kalkınmanın” devamı için etrafında bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmak için aktif ve samimi çaba göstermekte, buna koşut olarak savunma harcamalarında indirime gitmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin amacı daha modern ve küçük, profesyonel, konuşlanma ve vurucu gücü yüksek bir kuvvet oluşturmaktır.
2. Türkiye’nin NATO’daki konumuna dair karşılaştırmalı istatistiki bilgilere http://www.nato.int/issues/defence_expenditures/index.html adresindeki internet sayfasından ulaşmak mümkündür.


Alıntı Adresi: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı

Türkiye´nin Güncel NATO Konularına İlişkin Görüşleri

1. Genel

NATO’nun önemli bir müttefiki olan Türkiye, İttifakı kendisinin de ayrılmaz bir parçası olduğu Transatlantik ve Avrupa-Atlantik güvenliğinin dayanağı olarak değerlendirmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönemde konvansiyonel tehdit büyük ölçüde azalmıştır. Diğer taraftan, terörizm, bölgesel istikrarsızlıklar, kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarının yayılması, ayrılıkçı mikro ve etnik milliyetçilik, aşırı dinci akımlar, örgütlü suç, uyuşturucu ve insan ticareti, kitlesel göç gibi geleneksel olmayan, asimetrik güvenlik risk ve tehditleri ortaya çıkmıştır. Mevcut güvenlik ortamında, ABD’de 11 Eylül 2001 tarihinde meydana gelen terörist saldırılar ile daha sonra ve ülkemiz dahil olmak üzere, çeşitli yerlerde yapılan saldırılar, bu risk ve tehditlerin küresel niteliğini açıkça ortaya koymuştur. Bugün, terörizm uluslararası toplum ve İttifak’ın güvenliği için en ciddi tehditlerden birini teşkil etmektedir.

Bu çerçevede, 12 Eylül 2001 tarihinde NATO’nun kolektif savunmaya ilişkin 5. maddenin işletilmesi kararını ilk kez alması, İttifakın terörizm gibi yeni tehditler karşısında harekete geçme kararlılığının açık bir göstergesidir.

Soğuk Savaş sonrasında günün koşullarına uyum sağlama ihtiyacının bilincinde olan NATO, 1991 ve 1999 tarihli Stratejik Konseptlerde de yansıtıldığı üzere, kapsamlı bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu hem iç hem de dış adaptasyon sürecidir. Aslında NATO, gelişmiş siyasi ve askeri ortaklık yapıları kurmak, Rusya ve Ukrayna ile işbirliği ve Akdeniz Diyaloğu ile İstanbul İşbirliği Girişimini başlatmak gibi mekanizmalar oluşturmak suretiyle günümüz güvenlik ortamının gereklerini karşılama konusundaki kararlılık ve yeteneğini açıkça sergilemektedir. Diğer taraftan, NATO’nun yeni üyelikler konusunda izlediği açık kapı politikası ve BM, AGİT ve AB gibi diğer uluslararası örgütlerle olan işbirliği önem arzeden hususlar olarak ortaya çıkmaktadır.

İttifakın, daha etkin yapı ve işleyişlere yönelik iç reformu da ayrıca kayda değerdir. Yeni kuvvet ve komuta yapıları, askeri yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik girişimleri, yeni NATO Mukabele Kuvveti bu iç dönüşüm sürecinin başlıca unsurlarıdır. Türkiye, bu çabaların güçlü bir savunucusu olmaya devam etmekte ve bu amaçla sözkonusu çabalara aktif katkıda bulunmaktadır. Türkiye, NATO Mukabele Kuvvetinin (NMK) ilk iki rotasyonunda kara unsur komutanlığı liderliğini üstlenmiş ve 20 Kasım 2003 tarihinde İzmir’de gerçekleştirilen ilk NMK tatbikatına evsahipliği yapmıştır. Türkiye, NMK’nın Ocak-Temmuz 2007 dönemindeki 8. rotasyonunda da kara unsur komutanlığını üstlenmiştir. Bunun yanında, Türkiye İstanbul’da Yüksek Hazırlık Düzeyindeki bir Kuvvet Karargahı (NRDC-T) teşkil etmiştir. Sözkonusu Karargah NATO içindeki aynı tür altı Karargahtan biridir. Ülkemiz ayrıca, NATO’nun yeni komuta yapısı çerçevesinde oluşturulan Hava Unsuru Komutanlığı Karargahına İzmir’de evsahipliği yapmaktadır.

Muhtemel krizlere etkin ve hızlı müdahale edebilmek için yeteneklerin geliştirilmesi, NATO içindeki dönüşüm çabalarının esasını oluşturmaktadır. İttifak, konuşlandırılabilir ve kullanılabilir kuvvetlere ihtiyaç duymaktadır. Savunma yeteneklerinin geliştirilmesi NATO-AB arasındaki stratejik işbirliğinin önemli bir unsurunu oluşturmaktadır.

Tehditlerin ve mevcut tehditlere karşı koymada kullanılması gereken metodların doğası değişirken, İttifakın asıl fonksiyonu olan kollektif savunma değişmeksizin devam etmektedir. Bu bağlamda, transatlantik bağın önemi ve transatlantik işbirliğinin başlıca forumu olarak NATO vazgeçilmez niteliğini sürdürmektedir. İttifak, Avrupa-Atlantik bölgesinin barış ve istikrarının korunması ve geliştirilmesindeki temel araçtır.
2. Irak Savaşı Sırasında NATO’nun Türkiye’ye Sağladığı Savunma Desteği

Türkiye’nin NATO’da Irak savaşı öncesinde izlediği tutum açıktır: Türkiye askeri seçenekten kaçınmak istemiş ve barışçıl bir çözüm yolundaki çabalara aktif olarak katılmıştır. Bununla birlikte, gelişmeler Türkiye’yi nüfusuna, topraklarına ve kuvvetlerine yönelebilecek olası bir tehdide karşı her türlü önleyici tedbiri almaya zorlamıştır.

Bu çerçevede, Türkiye 10 Şubat 2003 tarihinde, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın Müttefikler arasında istişarelerde bulunulmasını öngören 4. maddesini işletmiştir. Bunun üzerine, NATO Savunma Planlama Komitesi’nin (DPC) 16 ve 19 Şubat 2003 tarihli kararları uyarınca Türkiye’nin savunmasını desteklemek amacıyla ihtimaliyat planlaması başlatılmıştır. Bu bağlamda, bir saldırı durumunda Türkiye’yi savunmak amacıyla 2003 Şubatından Nisan ayına kadar dört erken uyarı uçağı (AWACS) ve beş PATRIOT hava savunma bataryası Türkiye’de konuşlandırılmıştır. Sözkonusu NATO kuvvetleri 65 gün süren görev sürelerinin sonunda, 3 Mayıs 2003 tarihinde ülkemizden ayrılmışlardır. NATO Türkiye’nin savunması amacıyla 1990-1991 Körfez Savaşı sırasında da benzer yetenekleri sağlamıştır. (Daha detaylı bilgi için NATO web sitesindeki www.nato.int/issues/turkey adresine bakılabilir.)

Türkiye, Irak’tan gelebilecek bir saldırıya karşı NATO tarafından yapılan savunma katkılarını memnuniyetle karşılamıştır. NATO’nun bu desteği, gerek İttifak’ın kollektif savunma konusundaki azim ve uyumunu, gerek güvenliğin bölünmezliği ilkesini bir kez daha kanıtlamıştır.

3. NATO’nun Irak Eğitim Misyonu (NTM-I)

• Irak Geçici Hükümetinin talebi üzerine İstanbul Zirvesi’nde alınan karar uyarınca, NATO tarafından Irak Güvenlik Güçlerine eğitim desteği verilmesine yönelik olarak bir “Eğitim Misyonu” kurulması 30 Temmuz 2004 tarihinde kararlaştırmıştır.

• Sözkonusu Misyonun amaçları:
     - Irak Geçici Hükümeti ve Çok Uluslu Güç ile uygun irtibat düzenlemelerinin tesisi,
     - Saptanacak Iraklı karargah görevlilerinin Irak içindeki eğitimlerine derhal başlamak dahil                 olmak üzere, milli yapıların oluşturulmasında Irak makamları ile yakın çalışma içinde bulunulması,                                          
     - Ülke dışında eğitim görecek Iraklı personelin tespiti ve
     -  NATO tarafından verilecek eğitim, danışma ve işbirliği hizmetlerinin belirlenmesi.

• Türkiye, sözkonusu misyona 2 subayla katılmakta ve ayrıca Irak Güvenlik Güçlerine ülkemizde eğitim vermek suretiyle anılan ülkenin istikrara kavuşması çabalarına katkıda bulunmaktadır. Bugüne kadar Ankara’da bulunan Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi ve Barış için Ortaklık Merkezi bünyesinde 2010 yılı itibariyle toplam 274 Iraklı subaya eğitim verilmiştir.

4. ISAF ve NATO

Aralık 2001’de düzenlenen Bonn Konferansı çerçevesinde ve 1386 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı uyarınca başlatılan Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) Harekatının liderliği, Birleşmiş Milletlerin görevlendirmesi üzerine, 11 Ağustos 2003 tarihinde, NATO tarafından üstlenilmiş, böylelikle NATO harekatın stratejik eşgüdümünü, komutasını ve kontrolünü almıştır.

ISAF harekatı ile NATO, tarihinde ilk kez Avrupa-Atlantik alanının dışında bir bölgede operasyon gerçekleştirmeye başlamıştır. ISAF harekatı, coğrafi mesafenin yanısıra, gerektirdiği insan kaynakları ve mali boyutları bakımından güç bir harekattır. Bununla birlikte, sözkonusu harekat yeni güvenlik ortamında NATO’nun etkinliğini ve güvenilirliğini göstermesi bakımından İttifakın önceliğini teşkil etmektedir.

Türkiye, ISAF’ın NATO tarafından üstlenilmesi öncesinde ISAF-II liderliğini Haziran 2002-Şubat 2003 döneminde yaklaşık 1400 mevcutlu bir birlikle yürütmüştür. Ülkemiz NATO komutası altındaki dönemde de Şubat-Ağustos 2005 tarihlerinde ISAF-VII liderliğini ve aynı anda Kabil Uluslararası Havaalanının sorumluluğunu da üstlenmiştir. ISAF-VII liderliği sırasında Afganistan’da 1430 askeri personel bulunduran Türkiye’ye ait üç helikopter de anılan görev süresince ülkede konuşlandırılmıştır.

Türkiye'nin güvenlik boyutundaki katkıları çerçevesinde ayrıca, Kâbil Merkez Bölge Komutanlığı, Fransa ve İtalya ile dönüşümlü olarak 2006 Ağustos ayından itibaren iki yıl süreyle müştereken üstlenilmiştir. Sözkonusu görev Nisan-Aralık 2007 döneminde Türkiye tarafından yürütülmüş olup, anılan dönemde harekata yaklaşık 1200 personelle katkı sağlanmıştır. Türkiye, ayrıca Mart 2008 itibariyle bir Harekat Gözetim ve İrtibat Timini Kabil'deki 201. Kolordu  nezdinde konuşlandırmıştır.

TBMM eski Başkanı ve Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin, NATO’nun Afganistan’daki Kıdemli Sivil Temsilcisi olarak 2004-2006 yılları arasında görev yapmıştır.Türkiye’nin de taraf olduğu Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları süreci çerçevesinde oluşturulan Güneydoğu Avrupa Tugayı (SEEBRIG) Karargahı Şubat-Ağustos 2006 tarihlerinde Kabil Çokuluslu Tugayı Karargahı görevlerini üstlenmek üzere Afganistan’da konuşlandırılmıştır.

3. Kolordu Komutanlığı, Ağustos 2008-Şubat 2009 tarihleri arasında yaklaşık 150 personelden müteşekkil bir kuvvetle ABD komutasında bulunan ISAF Karargâhını takviye etmiştir.

Ülkemiz 31 Ekim 2009 tarihinden itibaren Kabil Bölge Komutanlığını bir yıl süreyle üstlenmiştir. Bu çerçevede ISAF bünyesinde halen 1795 personelimiz görev yapmaktadır.

Ülkemiz, Afgan Emanet Fonu’na 1,5 milyon Avro, Helikopter Girişimine de 2 milyon ABD Doları katkıda bulunulmuştur.

ABD Başkanı Obama tarafından yapılan ilave kuvvet ve eğitim alanındaki katkı talebi üzerine ülkemizce eğitim alanında yapılan katkılar büyük ölçüde artırılmıştır. Nitekim NATO’nun Afganistan’daki eğitim misyonuna (NTM-A) katkımız 180 personele ulaşmıştır.

Afgan güvenlik kuvvetlerinin eğitimine katkılarımız:
- Dağ ve Komando okulunda icra edilen mevcut eğitime devam edilmesi (450 personel/6 piyade bölüğü);
- Buna ilave olarak, Kara Kuvvetleri Komutanlığınca Afganistan’dan taburlar halinde getirilecek Afgan birliklerinin 6-8 haftalık eğitim verilmesi (böylece bir yılda bir Tugay kadar birliğin eğitilmiş olması-3000-4000 personel);
- Sınıf Okullarında (Afgan Ordusu hangi sınıflarda ihtiyaç duyuyorsa) Afgan subay ve astsubayları için ilave kapasite tahsis edilerek eğitim verilmesi;
- İlave bir OMLT (16 kişilik) tahsis edilmesi (harekat alanına intikal etmiştir.);
- Avrupa Jandarma Kuvvetinin misyonu çerçevesinde Jandarma Genel Komutanlığınca ilave OMLT katkısında bulunulması;
- Afgan Ulusal Polisine verilen eğitim desteğinin artırılması, bu bağlamda Içişleri Bakanlığımızın 2010 yılı için Afgan polisinin öncelik ve ihtiyaçlarına yönelik ilave eğitim olanakları sunması;
- Vardak’taki başarılı uygulamamız ışığında Cevizcan’da kurulacak ikinci PRT’miz çerçevesinde polis eğitim timlerinin görevlendirilmesi;
Ayrıca Kabil Bölge Komutanlığında bulunan Invicta’da bir seferde tabur düzeyinde (600 personel) eğitim verecek bir merkez 2010 Şubat ayı başı itibariyle kurulmuştur. Merkezdeki eğitimden ülkemiz sorumludur. Bu amaçla 27 kişilik bir eğitmen ekibimiz görevlendirilmiştir. Bu ekibin 34 kişilik Afgan eğitmen kadrosunu da eş zamanlı olarak eğitime tabi kılması planlanmaktadır.
Öte yandan, Türkiye, Afganistan’ın güvenliği ve istikrarına destek olmak amacıyla Kabil yakınlarındaki Vardak ilinde bir Bölgesel İmar Ekibi (PRT) kurmayı kararlaştırmıştır. Sözkonusu PRT 9 Kasım 2006 tarihinde faaliyete geçmiştir. Bölgesel İmar Ekibimiz, kurulduğu tarihten bu yana, Afganistan’ın yeniden imarı ve kalkınmasına yönelik olarak bilhassa eğitim, sağlık, tarım ve Afgan polis güçlerinin eğitimi alanlarında önemli çalışmalar yapmaktadır.

Vardak PRT’imizin başarısı ışığında, ülkemiz Kuzey Afganistan’da, Cevizcan ve Sarıpul vilayetlerinden sorumlu şekilde görev yapacak olan ikinci bir PRT kurmayı kararlaştırmıştır. Cevizcan PRT’imizin 20 Temmuz 2010 tarihinde gerçekleştirilecek Kabil Konferansında resmen hizmete girmesi öngörülmektedir.

5. NATO Hava Polisliği

İttifaka katılan yeni Müttefiklerden hava sahalarının korunmasında desteğe ihtiyaç duyan Baltık ülkeleri ile Slovenya’ya Hava Polisliği (Air Policing) alanında geçici olarak yardım sağlanması kararı alınmıştır. Sözkonusu karar çerçevesinde, Türkiye de 1 Nisan – 31 Temmuz 2006 tarihlerindeki 9. dönemde Baltık ülkelerinin hava sahalarında 4 ay süreyle bu görevi üstlenmiştir. Bu kapsamda, Litvanya'daki Siauliai havaalanına dört adet hızlı reaksiyon uçağı (F-16) ve yeterli sayıda personel konuşlandırılmıştır.

Müttefiklerarası dayanışmanın bir tezahürü de olan Hava Polisliği desteğinin, esasen bugüne kadar gerçekleştirilen tüm NATO görevlerinde başarıyla yer alan Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstlendiği ve Estonya, Letonya ve Litvanya ile ilişkilerimizin daha da gelişmesine katkıda bulunacak bir İttifak görevi niteliğini taşımaktadır.

6. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP)/Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP)

Soğuk Savaş sonrası dönemin yeni risk ve tehditlerinin şekillendirdiği kırılgan güvenlik ortamında Avrupa’da barış ve istikrarın korunması büyük önem arzetmektedir. Türkiye, Soğuk Savaş yıllarında Avrupa’daki barış ve istikrarın korunmasına katkıda bulunan Avrupalı bir müttefik olarak, İttifak içindeki Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliğini de (AGSK) güçlendireceği anlayışıyla AB içinde geliştirilen Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (AGSP) gelişimini desteklemiştir.

AB’ne üyelik süreci doğrultusunda Türkiye AGSP’nin gelişimini tutarlı ve bütüncül bir yaklaşımla desteklemeye devam etmektedir. Türkiye’nin AGSP’nin gelişmesine katkıları ülkemizin Batı Avrupa Birliği’ndeki kazanılmış hakları ve statüsü zemininde yapılmıştır. Bu çabalar Aralık 2001 tarihinde Ankara Belgesi’nin imzalanmasıyla meyvelerini vermiştir. Türkiye, İngiltere ve ABD tarafından müzakere edilen sözkonusu belge AB üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerin AGSP’ne katılımını düzenlenmekteydi. Ankara Belgesi, 24-25 Ekim 2002 tarihlerinde yapılan Brüksel Zirvesi’nde AB Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından onaylanmıştır. “AGSP: AB Üyesi Olmayan Avrupalı Müttefiklerin Müdahil Olmaları Hakkındaki Nice Hükümlerinin Uygulaması” başlıklı (ve kısaca Nice Uygulama Belgesi olarak adlandırılan) bu yeni Belge, Kuzey Atlantik Konseyi’nin (KAK) 13 Aralık 2002 tarihli Kararı ile 16 Aralık 2002 tarihli NATO-AB Ortak Bildirisiyle birlikte iki teşkilat arasındaki işbirliğinin çerçevesini oluşturmaktadır.

Türkiye, Avrupa güvenliği ve savunması hakkında her iki örgüt arasında bir stratejik ortaklık tesis edilmesini memnuniyetle karşılamıştır. Güvenliğin bölünmezliği ilkesine dayanan bu stratejik ortaklık, mevcut risk ve tehditlere karşı ortak mücadelenin daha etkin bir şekilde yürütülmesini sağlayacaktır. Türkiye, AB üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerin AGSP’ne katılımını düzenleyen Nice Uygulama Belgesi’nin hükümlerinin hayata geçirilmesi için tüm Müttefikler ve Avrupalı ortaklara sorumluluk düştüğüne inanmaktadır. Türkiye’nin Avrupa güvenlik ve savunması hakkındaki NATO-AB işbirliğine yönelik yaklaşımı, NATO’ya üyeliğinin ve AB’ne giriş arzusunun doğal bir sonucudur. Bu çerçevede, Türkiye, bu işbirliğine rehber olacak ilkelerin, karşılıklı destek, tamamlayıcılık ve şeffaflık oluşturması gerektiği kanaatindedir.

İstanbul Zirvesi NATO-AB operasyonel işbirliğinin yeni bir adım daha atmasına tanık olmuştur. İstanbul Zirvesi’nde NATO, Bosna-Hersek’teki mevcudiyetini muhafaza etmek kaydıyla, burada yürüttüğü İstikrar Gücü Harekatı’nı (SFOR) bitirme yönündeki kararını açıklamıştır. NATO’nun bu kararından sonra, AB’nin Berlin (+) düzenlemeleri temelinde NATO imkan ve yeteneklerine başvurularak Bosna-Hersek’te AB öncülüğünde “Althea” harekatı başlatılmıştır. AB’nin öncülüğündeki bu harekat, AB’nin NATO imkan ve yeteneklerine başvurmasını sağlayan (ve Berlin (+) düzenlemeleri olarak bilinen) NATO-AB düzenlemeleri için başarılı bir sınav olmuştur.

Ancak, Nice Uygulama Belgesinde kayıtlı hükümler bugüne değin tam anlamıyla uygulamaya geçirilememiştir. Ayrıca GKRY, AB’ye üye olmasıyla birlikte, zaman zaman Yunanistan ve Fransa’nın da desteğiyle, AGSP’ye daha fazla müdahil olma yönündeki çabalarımızı önleyici bir rol oynamaya başlamıştır. Bu bağlamda Avrupa Savunma Ajansı ile işbirliğine girmemiz ve AB ile bilgi güvenliğine dair bir anlaşma imzalamamız GKRY tarafından engellemiştir.  Ülkemiz, beklentilerini zaman zaman en üst düzeyde gerek müttefiklerine, gerek AB üyesi ülkelere iletmiştir.

Türkiye, bulunduğu zor coğrafyada, NATO, AGİT gibi temel uluslararası güvenlik kuruluşları aracılığıyla daha büyük bir İttifakın parçası olduğunu göstermeye büyük önem vermektedir. Ayrıca bölgemizde oynadığımız istikrar sağlayıcı ülke rolümüzün, AGSP (Lizbon Antlaşmasının kabulünden bu yana OGSP) vasıtasıyla da güçlendirileceği değerlendirilmektedir. AB’ye aday ülke olarak da AGSP’ye daha fazla katkıda bulunma isteğimiz doğaldır. Ayrıca AB üyesi olmamakla birlikte Avrupalı müttefik kimliğimiz, AB tarafından Avrupa’nın güvenliği bağlamında daha güçlü bir rol üstlenilecekse, bunda ülkemizin de yer almasını gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede OGSP’nin geliştirilmesi yönündeki siyasamızın sürdürülmesi öngörülmektedir.

Türkiye AB Muharebe Grupları Konsepti’ni memnuniyetle karşılamaktadır. Bu Konsept, NATO ve AB’nin birbirini tamamlayıcı ve şeffaf gayretleri sayesinde, NATO Mukabele Kuvveti ile AB’nin Muharebe Grupları ve Süratli Müdahale Unsurları arasındaki duplikasyon riskinin bertaraf edileceği bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.

NATO Mukabele Kuvveti’nin ilk iki rotasyonunda kara unsurunun liderliğini üstlenen Türkiye’nin tecrübesi, bu Konseptin uygulanması aşamasında önemli bir katkı sağlayabilecektir. Türkiye ve Romanya, İtalya’nın çerçeve ülke olduğu AB Muharebe Grubunun 2010 yılının ikinci yarısı için görev üstlenmesi beklenmektedir.

Avrupa Savunma Ajansı (EDA)

EDA’nın kökeni, NATO’dan Batı Avrupa Birliği’ne (BAB) transfer edilen ve esasen NATO Komiteleri olan EuroGroup ve IEPG’ye dayanmaktadır. Bu nedenle, BAB’a ortak üye olmasına rağmen ülkemiz, BAB içinde yeralan Batı Avrupa Silahlanma Örgütü (WEAO) ve Grubu’na (WEAG) tam üye statüsüyle katılmaktaydı.

2004 yılı sonunda Brüksel’de yapılan Batı Avrupa Silahlanma Grubu (WEAG) Savunma Bakanları toplantısında, WEAG’ın Haziran 2005 tarihinde kapatılması ve görevlerinin AB içinde yeni kurulan Avrupa Savunma Ajansı’na (EDA) devredilmesi yönünde karar alınmıştır.

AB’ye üye olmadan EDA’ya tam üye haklarıyla katılamayacağımız bilinmesine rağmen, ülkemiz ve EDA arasında işbirliği düzenlemeleri teşkil edileceğine dair AB taahhüdü çerçevesinde WEAG/WEAO’nun kapatılması kararı tarafımızdan da onaylanmış, sözkonusu AB taahhüdü genel hatlarıyla EDA’yı kuran Ortak Eylem Belgesi’nde de kayıt altına alınmıştır.

Öte yandan, Türkiye ile EDA arasındaki ilişkilerin zeminini oluşturacak İdari Düzenleme Belgesi mektup teatisiyle yürürlüğe girme aşamasına gelmiş (Norveç için hazırlanan belgeyle birlikte), ancak 14 Nisan 2005 günü Brüksel’de yapılan AB’nin teknik düzeydeki toplantısında GKRY, “siyasi mülahazalarla” olduğunu vurgulamak suretiyle Türkiye’ye ilişkin düzenlemenin kabulünü engellemiştir. Norveç’e ilişkin düzenlemeler ise onaylanmıştır.
Türkiye’nin Avrupa Savunma Ajansıyla ilişkilerini tesis edecek İdari Düzenlemeler Belgesinin onaylanması, Avrupa savunma yeteneklerinin geliştirilmesine katkı yapılabilmesine yardımcı olacaktır.

7. Genişleme Süreci

İttifak’a yeni üyelerin kabulü Vaşington Antlaşması’nın 10. maddesi çerçevesinde mümkün olmaktadır. Bu maddede, İttifak üyeliğinin getireceği sorumlulukları yerine getirmeye istekli ve bunun için gerekli yeteneğe sahip olan Avrupa devletlerinin oybirliğiyle alınacak karar temelinde NATO’ya üye olmaya davet edilebilecekleri öngörülmektedir.  NATO’ya üye olmak isteyen ülkelerin aşağıdaki  kriterlere sahip olmaları  gerekmektedir.
- Demokratik siyasi siteme ve  piyasa ekonomisine sahip olmak,
- Anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümünü istemek,
- NATO operasyonlarına katkıda bulunmak,
- Demokratik sivil-asker ilişkisine sahip olmak.
1949  yılında 12 ülke tarafından kurulan NATO geçirdiği  6 genişleme süreci   sonucu bugün 28 üyeli bir örgüte dönüşmüştür.  Bu durum, İttifak’ın genişlemesinin dinamik ve devam eden bir süreç olduğunu göstermektedir.

Türkiye, İttifakın genişlemesinin Avrupa-Atlantik alanının bütününde güvenlik ve istikrarın daha da pekişmesine katkıda bulunduğuna inanmaktadır. Yeni üyelerin İttifaka katılımları, aynı zamanda özgür ve birleşik bir Avrupa’nın oluşturulması amacına hizmet etmektedir.  Bu anlayış temelinde Türkiye, NATO’nun “açık kapı” politikasını başından beri desteklemiştir. Bu bağlamda Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Slovakya, Estonya, Litvanya ve Letonya’nın 29 Mart 2004 tarihi itibarıyla NATO’ya katılmalarını memnuniyetle karşılamıştır.

Balkanlarda barış ve istikrarın pekiştirilmesi için bölge ülkelerinin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşmesi önem taşımaktadır. Bu çerçevede Türkiye, gerekli kriterleri yerine getirmeleri kaydıyla bütün Balkan ülkelerinin İttifak’a üye olmalarını desteklemektedir.  2-4 Nisan 2008 tarihlerinde Bükreş’te gerçekleştirilen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde, Hırvatistan ve Arnavutluk İttifak’a katılmaya davet edilmiş, Yunanistan’ın isim anlaşmazlığı gerekçesiyle veto kullanması nedeniyle, Makedonya’nın  davet edilmesi ise mümkün olamamıştır.  Türkiye bu ikili sorunun bir an önce diplomatik kanallardan çözülmesini ve Makedonya’nın İttifak’a üye olmasını istemektedir.
3-4 Aralık 2009 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında Karadağ Üyelik Eylem Planı’na (MAP)  katılmaya davet edilmiştir. Bu ülkenin MAP sürecinin önümüzdeki Sonbaharda  başlaması beklenmektedir.
22-23 Nisan 2010 tarihlerinde Tallin'de yapılan  Dışişleri Bakanları Gayrıresmi Toplantısında ise Bona-Hersek MAP’a katılmaya davet edilmiştir. Ancak,  B-H’nin MAP sürecinin fiilen başlatılması bütün savunma taşınmazı mülkiyetinin B-H Savunma Bakanlığının kullanımı için Devlet adına tescili  koşuluna bağlanmıştır.  

8. Ortaklık İlişkileri

Kafkaslar, Orta Asya ve Doğu Avrupa’dan  Ortak ülkelerin  askeri ve savunma bağlantılı konularda NATO’yla bireysel temelde pratik işbirliği yapmalarına olanak sağlayan  Barış için Ortaklık Programı (BİO) 1994 yılında başlatılmıştır . NATO ile Ortaklar arasında çok taraflı bir danışma forumu olan Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi (AAOK) ise 1997 yılında kurulmuş olup, 28 NATO üyesi ile 22 Ortak ülkeyi  bir araya getirmektedir. Ülkemiz, BİO Programının temelini teşkil eden “güvenliğin bölünmezliği”, “yeni bölünme çizgilerinin, gri alanların veya etki alanlarının oluşturulmasından kaçınılması”, “kapsayıcılık”, “self-differentiation” ve “şeffaflık” ilkelerinin korunması gerektiğine inanmaktadır.

AAOK ve BİO çerçevesinde yapılan işbirliğine somut bir nitelik kazandırılarak, işbirliğinin kalitesinin arttırılması, Ortaklık ilişkilerinin günün koşullarına uyarlanarak özellikle terörizmle mücadele ve NATO harekatları bağlamında oluşan yeni ihtiyaçlara daha iyi yanıt verir hale getirilmesi amacıyla İttifak bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda bazı yeni mekanizmalar oluşturulmuştur. Bu çerçevede örneğin, AAOK ülkelerinin terörizme karşı ortak mücadele yönünde taahhütte bulundukları “Terörizme Karşı Ortaklık Eylem Planı (Partnership Action Plan Against Terrorism / PAP-T)” belgesi, Prag Zirvesinde NATO Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından uygun bulunmuştur.

Prag Zirvesi’nde oluşturulan bir diğer mekanizma da Bireysel Ortaklık Eylem Planı’dır (IPAP). Bireysel Ortaklık Eylem Planı, Ortakların, 28+1 düzeninde NATO’yla işbirliği yapmalarına ve çeşitli alanlarda NATO’nun uzmanlığından yararlanmalarına imkan verecek bir mekanizma olarak ortaya çıkmıştır. IPAP çerçevesinde, NATO ile Ortak ülkeler arasında, savunma reformu ve sınır güvenliği gibi konularda hem nitelik hem de nicelik bakımından daha yoğun ve takvime dayalı işbirliği yapılması öngörülmüştür. Sözkonusu mekanizmaya katılacak Ortak ülkelerin, işbirliği yapılacak öncelikli alanları kendilerinin belirlemesi ve bir IPAP Sunuş Belgesi hazırlamaları beklenmektedir. Katılımın gönüllülüğe dayandığı IPAP sürecine halihazırda Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Moldova ve Kazakistan katılmaktadır.

İttifak’ın, Ortaklık ilişkilerinin Orta Asya ve Kafkasya ülkelerine ağırlık verecek şekilde geliştirilmesi yönündeki çalışmaları ülkemizce de desteklenmiştir. NATO İstanbul Zirvesi bu bakımından bir dönüm noktası oluşturmuştur. İstanbul Zirve Bildirisinde, stratejik öneme sahip Orta Asya ve Kafkasya bölgelerindeki Ortaklarla ilişkilere özel önem atfedilmesi kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda, sözkonusu bölgelerden sorumlu bir Genel Sekreter Özel Temsilcisi atanmış, Ortak ülkelerin savunma kuruluşlarının NATO standartlarına uygun hale getirilmesini hedefleyen PAP-DIB (Partnership Action Plan on Defence Institution Building) inisiyatifi hayata geçirilmiş ve Orta Asya ve Kafkasya bölgelerinde rotasyon temelinde çalışacak iki NATO irtibat görevlisi atanmıştır.

Öte yandan, Ortak ülkelerin NATO ile birlikte çalışabilir nitelikteki kuvvetlerinin tespiti ve geliştirilmesine yönelik bir mekanizma olan Planlama ve Gözden Geçirme Süreci (PARP), başta barışı destekleme operasyonları olmak üzere, İttifak’ın üstlendiği yeni görevlere ortakların etkin katılımına katkıda bulunmaktadır. 

Ortak ülkelerin sivil ve askeri personelinin, BİO genel prensipleri doğrultusunda eğitimi ve Ortakların NATO ile müşterek çalışabilirlik hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak amacıyla, 29 Haziran 1998 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde “Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi (BİOEM)” kurulmuştur. BİOEM, Müttefik ve Ortak ülkeler ile Akdeniz Diyalogu ülkeleri personeline stratejik ve taktik düzeyde kapsamlı eğitim vermektedir. Sözkonusu merkezin faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi ve katılım istatistiklerine www.bioem.tsk.mil.tr adresinden erişilebilmektedir.

Ülkemiz, İttifak’ın NATO, BİO ve Akdeniz Diyalogu üyesi olmayan Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore ve Arjantin gibi ülkelerle (Temas Ülkeleri) “case-by-case” temelinde temaslarda bulunmasını ve pratik işbirliği faaliyetleri gerçekleştirilmesini de, kurumsal yapılar oluşturulmaması ve mevcut Ortakların statüsüne halel getirilmemesi kaydıyla, desteklemektedir.

9. Akdeniz Diyalogu ve İstanbul İşbirliği Girişimi

1994 yılında oluşturulan NATO’nun Akdeniz Diyalogu (AD), Akdeniz Bölgesi’nin bütününde barış ve istikrara katkıda bulunulmasını, bölge ülkeleri ile NATO arasında ortak anlayışın geliştirilerek İttifak hakkında oluşabilecek yanlış anlama ve algılamaların giderilmesini amaçlamaktadır. Halihazırda Cezayir, Mısır, İsrail, Ürdün, Fas, Moritanya ve Tunus Diyaloga katılmaktadır.

Bir Akdeniz ülkesi olarak Türkiye, kuruluşundan bu yana Akdeniz Diyalogunu desteklemektedir. Avrupa güvenliğinin Akdeniz’in güvenliği ve istikrarı ile yakından bağlantılı olduğu inancıyla Türkiye, İttifak’ın, Akdeniz Diyalogunun NATO’nun katma değer sağlayabileceği alanlarda güçlendirilmesi hedefini paylaşmaktadır. Türkiye, bu çerçevede, NATO İstanbul Zirvesi’nde alınan, İttifak’ın Akdeniz Diyalogu ülkeleriyle daha kapsamlı ilişkiler geliştirilmesi kararını desteklemiştir.

Yıllık formatta hazırlanan Akdeniz Diyalogu Çalışma Programı kapsamında, askeri işbirliği, olağanüstü hal planlaması, kriz yönetimi, lojistik ve dil eğitimi gibi alanlarda çok sayıda faaliyet icra edilmektedir. Terörizme karşı mücadele bağlamında AD ülkelerinin Akdeniz’de sürdürülmekte olan Etkin Çaba Harekatı’na (OAE) katkıları üzerinde yapılan çalışmalara da devam edilmektedir. Bu ülkelerden bazıları NATO operasyonlarına katkıda bulunmaktadırlar. 

Öte yandan ülkemiz, yine İstanbul Zirvesi’nde,  Orta Doğu bölgesinde ve özellikle Körfez İşbirliği Konseyinde yer alan ülkelerle ikili temelde pratik işbirliği yapılabilmesi amacıyla oluşturulan “İstanbul İşbirliği Girişimi”ni de desteklemektedir. İstanbul İşbirliği Girişimi (İİG) çerçevesinde İttifak,  Orta Doğu bölgesindeki ülkelerle güvenlik ve istikrarın arttırılmasına yönelik ilişkiler geliştirmeyi hedeflemektedir. Girişime bu aşamada Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri iştirak etmektedir.

Türkiye, tüm Akdeniz Diyalogu ülkelerinin yanısıra İİG üyesi ülkelerle de iyi ilişkiler yürütmekte olup, sözkonusu ülkelerle askeri alanda pek çok ikili teknik anlaşma imzalamış bulunmaktadır. Akdeniz Diyalogunun ve İİG’nin geliştirilmesine aktif katkısının bir göstergesi olarak Türkiye, Ankara’da yerleşik Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezini (BİOEM) AD ülkelerinin katılımına açmıştır. Ülkemiz ayrıca, Riga Zirvesinde alınan, AAOK Ortaklık araçlarının Akdeniz Diyalogu, İstanbul İşbirliği Girişimi ve Temas ülkelerine “case by case” ilkesi temelinde açılması kararını da desteklemektedir.

10. NATO-Rusya İlişkileri

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından İttifak, Avrupa-Atlantik bölgesinde güvenlik ve istikrarın sürdürülebilmesi amacıyla Rusya Federasyonu ile bir diyalog başlatmıştır. NATO-RF ilişkilerinde, 1997’de NATO-Rusya Daimi Ortak Konseyi (DOK) kurucu senedinin imzalanmasıyla istikrar ve işbirliği tesis olunmuştur. NATO’nun Kosova’ya müdahalesi, 1999’da RF’nin DOK işbirliğini askıya almasına neden olmuştur. 11 Eylül saldırıları sonrasında gelişen yeni işbirliği anlayışı çerçevesinde, 2002’de NATO-RF Zirvesinde kabul edilen “Roma Bildirisi”yle NATO-Rusya Konseyi (NRC) kurulmuştur. NRC’nin amacı siyasi diyalog ve pratik işbirliği sağlanmasıdır.

NATO-RF ilişkilerinde 2008 yılındaki Gürcistan krizinin ardından yaşanan olumsuz dönem, 4 Aralık 2009 günü gerçekleştirilen NATO-RF Konseyinde alınan ve Bakanlar düzeyindeki diyalog ve işbirliğini resmen yeniden başlatan kararlarla  sona ermiştir.

Ülkemiz, NATO-Rusya ilişkilerinin geliştirilmesini desteklemekte ve NATO ile Rusya arasında yapıcı, karşılıklı anlayış, şeffaflık ve işbirliğine dayalı kurumsal ilişkiler kurulmasının, Avrupa-Atlantik bölgesinin barış ve istikrarı için gerekli olduğunu düşünmektedir.  Bu doğrultuda, Türkiye, NRC’nin  faaliyetlerine tam destek vermektedir. NRC bünyesinde gerçekleştirilen faaliyetlerde gelinen aşama cesaret verici olmakla birlikte, Türkiye, NRC bünyesinde daha fazla işbirliği imkanının bulunduğunu düşünmektedir. Ülkemiz, terörizmle mücadelenin NRC çerçevesinde öncelikli bir işbirliği alanı oluşturduğunu düşünmektedir.

Hem istişare, hem de pratik işbirliği boyutu olan NRC çerçevesindeki başlıca işbirliği alanları arasında, terörizmle mücadele, savunma reformu, kriz yönetimi, yayılmanın önlenmesi, hava sahası işbirliği, sivil olağanüstü hal planlaması, silahların kontrolü ve güven ve güvenlik artırıcı önlemler yer almaktadır.

NRC’nin gündemindeki diğer bir önemli işbirliği alanını ise, Afganistan ve Orta Asya ülkeleri personeline uyuşturucu ile mücadele eğitimi verilmesine dair NRC Projesi oluşturmaktadır. Sözkonusu projeye katkı olarak Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisinde (TADOC) Afgan personel için kurslar düzenlemektedir. TADOC’un ayrıca, mobil timlere uzman katkısında bulunarak sözkonusu projeye desteğini sürdürmesi öngörülmektedir.

11. NATO-Ukrayna İlişkileri

Ukrayna, Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyine ve Barış için Ortaklık (BİO) Programına katılmaktadır. Ayrıca, 1997 yılında kurulan NATO-Ukrayna Komisyonu (NUC) vasıtasıyla NATO ile Ukrayna arasında özel bir ilişki mekanizması da oluşturulmuştur. Nisan 2005’te Vilnius’ta düzenlenen Dışişleri Bakanları Gayrıresmi Toplantısında, Ukrayna’nın reform süreci ve İttifaka katılma hedefleri konusunda bu ülkeyle Yoğunlaştırılmış Diyalog (YD) başlatılmasına karar verilmiştir.
NATO Dışişleri Bakanlarının Aralık 2008’de Brüksel’de yapılan toplantısında, Ukrayna’ya MAP verilmesi konusunda Müttefikler arasında oydaşma bulunmadığından, (Gürcistan ve) bu ülkeyle Yıllık Ulusal Program (ANP) uygulaması başlatılmasına karar verilmiştir.
Bu ülke, NATO’nun yürüttüğü harekatlara önemli miktarda katkı sağlamaktadır. NATO’yla ilişkiler ve olası NATO üyeliği, Ukrayna’nın gündeminin ön sıralarında yer almaktadır. Ancak, gerek siyasi çevreler, gerek kamuoyu bakımından konu hassasiyet arzetmektedir. Anketler, NATO üyeliğine ülke genelinde verilen desteğin %30’u geçmediği sonucunu vermektedir.
Öte yandan, 7 Şubat 2010 tarihinde yapılan seçimlerde Viktor Yanukoviç’in Devlet Başkanlığına seçilmesi bu ülkenin NATO’yla ilişkilerinde önemli değişikliğe yol açmıştır. Bu ülke yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, Ukrayna’nın artık NATO’ya üye olmayı hedeflemediğini, ancak ANP çerçevesinde NATO'yla işbirliğinin devamının hedeflendiğini, Ukrayna’nın ulusal çıkarlarıyla örtüştüğü ve Avrupa güvenliğine katkı yaptığı ölçüde, NATO'yla ilişkilerin geliştirilmeye devam edileceğini ifade etmektedirler.
Ülkemiz, önemli bir bölgesel ortak olarak gördüğü Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesi sürecine verdiği desteği sürdürmektedir. Bu bağlamda, Ukrayna’nın savunma reformu alanındaki çabaları özel bir önem taşımaktadır. Savunma reformu alanındaki ilerlemeler, NATO ile işbirliğini kolaylaştırmasının yanısıra, Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik toplumu ile de daha yakın ilişkiler kurmasını sağlayacaktır.

12. 2004 NATO İstanbul Zirvesi

Türkiye 28-29 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi’ne evsahipliği yapmıştır. İstanbul Zirvesi, İttifak’ın 29 Mart 2004 tarihinde gerçekleşen genişlemesinden sonra Devlet ve Hükümet Başkanları düzeyinde gerçekleşen ilk önemli etkinlik olmuştur.

2004 Zirvesine, Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi üyesi 46 ülkenin yanısıra Afganistan, Bosna-Hersek ve Sırbistan-Karadağ da misafir statüsüyle iştirak etmişlerdir. Buna ilaveten, Zirve marjında NATO-Rusya Konseyi (NRC) ve NATO-Ukrayna Komisyonu (NUC) toplantıları yapılmıştır. Zirveye, yarısı resmi heyet mensupları ve diğer yarısı basın mensupları olmak üzere, yaklaşık 6000 kişi katılmıştır. Zirve çerçevesinde bir dizi “kamu diplomasisi” faaliyeti gerçekleştirilmiştir.

NATO İstanbul Zirvesi’nde Müttefikler;
-Afganistan’da ISAF harekatının İl İmar Takımları (PRT) vasıtasıyla ve ülkedeki genel seçimlere olan desteği arttırmak suretiyle genişletmeyi kararlaştırmış;
-İttifak’ın Bosna-Hersek’teki SFOR harekatına son vermesini ve Avrupa Birliği’nin bu ülkede, BM Şartı’nın VII. Bölümü uyarınca, NATO ve AB arasında mutabık kalınan Berlin (+) düzenlemelerine dayanan yeni bir görev kuvveti konuşlandırmasını memnuniyetle karşılamış;
-Kosova’daki güvenlik durumunu daha da güçlendirmek ve buradaki siyasi süreci teşvik etmek için kuvvetli bir KFOR mevcudiyetinin önemini teyit etmiş; -NATO’nun Akdeniz’de icra edilen harekatı “Operation Active Endeavour”ın (OAE) terörizmle mücadeleye katkısını arttırmaya karar vermiş;
- Iraklı güvenlik güçlerinin eğitilmesine yardım sağlanmasını kararlaştırmış;
- Terörizme karşı yürütülen küresel mücadeleye Müttefiklerce yapılmakta olan katkıların güçlendirilmesi için genişletilmiş bir tedbirler paketi üzerinde görüş birliğine varmış;
-Tüm İttifak görevlerini icra edebilecek daha modern, kullanabilir ve konuşlandırılabilir bir kuvvete sahip olmak amacıyla NATO’nun askeri yeteneklerinin dönüşümü daha ileriye götürmeyi kararlaştırmış;
-Stratejik açıdan önem taşıyan özellikle Kafkasya ve Orta Asya bölgelerindeki Ortaklarla birlikte çalışmanın önemine değinmiş;
-NATO’nun Akdeniz Diyalogu’nu geliştirmeyi ve “İstanbul İşbirliği Girişimi” adı altında geniş Orta Doğu bölgesine yeni bir işbirliği mekanizması önermeyi kararlaştırmışlardır.

13. 2006 NATO Riga Zirvesi

28-29 Kasım 2006 tarihlerinde Riga’da düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde alınan başlıca kararlar arasında,
- Bosna-Hersek, Karadağ ve Sırbistan’a BİO’ya katılım için davette bulunulması,
- BİO çerçevesindeki Ortaklık araçlarının “case-by-case” temelinde AD, İİG ve Temas Ülkelerinin kullanımına açılması,
- NATO Mukabele Kuvvetinin tam operasyonel yeteneğe eriştiğinin ilanı,
- ve Kapsamlı Siyasi Yönergenin kabulü yer almıştır.

14. 2008 NATO Bükreş Zirvesi
NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, 2-4 Nisan 2008 tarihlerinde Bükreş’te düzenlenmiştir. Genişleme konusunun öncelikli gündem maddesini oluşturduğu Zirvede, NATO’nun Balkanlara yönelik politikası, Afganistan ve Kosova’daki NATO operasyonları ile terörizm, füze savunması ve enerji güvenliği gibi konular da ağırlıklı olarak ele alınmıştır.
Bükreş Zirvesinde, NATO’nun Üyelik Eylem Planı’na (MAP) dahil üç ülkeden Arnavutluk ve Hırvatistan İttifakla katılım görüşmelerine başlamak üzere davet edilmiş, isim sorunu nedeniyle Yunanistan’ın vetosuna maruz kalan Makedonya ise bu aşamada üyelik daveti alamamıştır. Öte yandan, Ukrayna ve Gürcistan’ın bu aşamada MAP’a davet edilmeleri mümkün olmamakla birlikte, anılan ülkelerin ileride NATO üyesi olacakları belirtilmek suretiyle, İttifakın “açık kapı” politikası teyit edilmiştir. Bosna-Hersek ve Karadağ’ın, İttifak’la ilişkilerinin Yoğunlaştırılmış Diyalog düzeyine çıkarılması ve Malta’nın Barış İçin Ortaklık programına geri dönmesi de, Zirvede alınan diğer önemli kararları oluşturmuştur.
Bükreş Zirvesi çerçevesinde, Rusya Devlet Başkanının da katılımıyla düzenlenen NATO-Rusya Konseyi (NRC) Zirvesinde, NRC gündemindeki pratik işbirliğinin bulunduğu aşama ele alınmış, AKKA, NATO genişlemesi, Kosova gibi konularda görüş alışverişinde bulunulmuştur.
ISAF’a katkıda bulunan ülke ve uluslararası kuruluşların katılımıyla düzenlenen ayrı bir oturumda, Fransa’nın 700 mevcutlu ilave birlik katkısında bulunacağını açıklaması, toplantıda yapılan en önemli katkı taahhüdünü teşkil etmiştir.
Zirvede ayrıca, 21. yüzyılın tehditleri bağlamında, füze savunması, siber savunma, enerji güvenliği gibi konular da ele alınmıştır.

15. 60. Yıl Zirvesi

İttifak’ın kuruluşunun 60. yılı münasebetiyle 3-4 Nisan 2009 tarihinde Almanya ve Fransa’nın ortak evsahipliğinde Kehl ve Strazburg kentlerinde düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, yalnızca tarihi ve sembolik önemi haiz bir buluşma olmakla kalmamış, aynı zamanda önemli kararların alınmasına da vesile oluşturmuştur. Yeni NATO Genel Sekreterinin seçilmesi, Fransa’nın entegre askeri yapıya dönüşü, Stratejik Konsept ve Afganistan Zirvenin ağırlıklı gündem maddelerini oluşturmuştur. Kosova’daki KFOR harekatı, NATO’nun Balkanlara yönelik politikası, NATO’nun dönüşümü ve karargah reformu Zirve marjında ele alınan diğer konuları oluşturmuştur.
Zirvenin Başlıca Sonuçları:
- NATO’nun 31 Temmuz 2009 tarihinde boşalacak NATO Genel Sekreterlik makamına Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen seçilmiştir.
- Fransa’nın İttifak’ın entegre askeri yapıya dönüş kararından duyulan memnuniyet ve anılan kararın İttifak’ın güçlendirilmesine yapacağı katkı Zirve Bildirisinde açıklanmıştır.
- İttifak’a Katılım protokollerine ilişkin onay süreçleri Zirveden önce tamamlanan Arnavutluk ve Hırvatistan Zirve sırasında resmen NATO’ya katılmışlardır.
- Zirve vesilesiyle NATO’nun 60 yıldır dayandığı temel ilkelerin sürekliliğini teyit eden ve 21. yüzyıla ilişkin vizyonunun ortaya koyan İttifak Güvenliği Deklarasyonu kabul edilmiştir. Sözkonusu Deklarasyon’da NATO’nun en son 1999 yılında güncellenmiş olan Stratejik Konsepti’nin yenilenmesi konusunda bir görevlendirmeye yer verilmiştir. 
- Müteakip Zirve’nin Portekiz’de yapılması karara bağlanmıştır.  

Türkiye'nin Güvenliği (NATO)

Türkiye´nin Güvenlik Perspektifleri ve Politikaları

1. Güvenlik, “kendini koruma” olgusuyla yakından ilgili bir kavram olup, tanımı itibarıyla üçe ayrılmaktadır: bir toplumun yaşamını devam ettirmesi; bir ulusun toprak bütünlüğünün korunması ve yine bir ulusun, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel nitelikleriyle şekillenen temel kimliğinin muhafaza edilmesi. Küreselleşmeyle tanımlanan yeni güvenlik ortamı bu bağı pekiştirmiş ve güvenliğin bölünmez olduğunu kanıtlamıştır.

Günümüzün güvenlik anlayışında gözönüne alınması gereken bazı unsurlar şunlardır: toprak bütünlüğünün korunması, barış ve istikrarın tesisi, kollektif savunma ve kriz yönetim operasyonlarına katkıda bulunulması (barışı koruma, insani yardım ve polis görevleri vb.), etnik ve dini çatışmaların önlenmesi ve kontrol altına alınması, Kitle İmha Silahlarının (KİS) ve bunların fırlatma vasıtalarının yayılmasının önlenmesi, silahsızlanmanın teşvik edilmesi, terörizm, organize suç, temel kaynakların azalması, silahlı çatışmalar sonucu insanların kontrol dışı kitlesel hareketleri, siber savaş olasılıkları, bulaşıcı hastalıkların yayılması, fakirlik ve sosyo-ekonomik dengesizlikler gibi asimetrik risk ve tehditlerle mücadele.

Sözkonusu risk ve tehditlerin, bir bölümünün esas itibarıyla askeri nitelikte olmaması nedeniyle, güvenlik artık yalnızca askeri imkan ve politikalarla sağlanamamaktadır. Güvenliğin tanımının genişlemiş olması risk ve tehditlerle mücadele yöntemlerinin de çeşitlendirilmesini gerektirmektedir. Bu çerçevede, günümüzde karşılaşılan güvenlik risk ve tehditleriyle mücadele edilirken, askeri, ekonomik, sosyal ve siyasi araçların birarada ve eşgüdüm halinde kullanılması önem arzetmektedir. Sürdürülebilir barış ve istikrarın küresel düzeyde sağlanmasının tek yolu budur.

2. Kurtuluş Savaşının ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği, biri coğrafya, diğeri komşu ülkelerle uzun yıllar boyunca devam eden ilişkiler olmak üzere, iki temel olgu tarafından şekillendirilmiştir. Bu iki belirleyici faktör, Türkiye’yi aynı anda Avrupa, Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde önemli bir aktör olarak ortaya çıkarmıştır.

2.1. Bu politikanın temel taşlarını “işbirliği” ve “ortaklık” oluşturmaktadır. Bu çerçevede, diğer ülkelerle dostane ilişkiler tesis edilmesi ve devam ettirilmesi, ikili ve çok taraflı yöntemlerle bölgesel ve uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi, çatışmaların barışçı yöntemlerle çözülmesi ile bölgesel ve uluslararası barış, istikrar ve gönencin artırılması Türk dış politikasının ana amaçlarını oluşturmuştur. İyi komşuluk ilişkileri kurulması, egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğü ve iç işlerine müdahalede bulunulmaması gibi belli başlı bazı ilkeler bu politikanın temel unsurlarını oluşturmaktadır.

2.2. 1923 ile 1939 yılları arasındaki iki savaş arası dönemde Türkiye, komşularıyla ve diğer ülkelerle işbirliği projelerini desteklemiş, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantı’nı, İran, Irak ve Afganistan ile Sadabat Paktı’nı imzalamak suretiyle, çok taraflı düzeyde bölgesel güvenliğe yönelik işbirliği çabalarına katkıda bulunmuştur.

3. Türkiye, II. Dünya Savaşının ardından tarihi bir seçim yaparak özgür dünya ile birlikte, Batı Bloku’nda yer almayı tercih etmiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi ile uyumlu olan bu politika, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla taçlandırılmıştır. O günden bu yana NATO, Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikasının mihenk taşını oluşturmuştur.

Türkiye, Soğuk Savaş’ın en yoğun yaşandığı dönemde dahi, Doğu Bloğuna komşu olduğu bir bölgede NATO’nun etkin bir müttefiki olmaya devam etmiş; İttifak’ın güney kanadını koruyarak, özel olarak Avrupa’nın, genel olarak NATO’nun güvenlik ve savunmasına kapsamlı katkıda bulunmuştur. Türkiye, Sovyetler Birliği ile en uzun sınıra sahip ülke olarak, İttifak’ın kara sınırlarının üçte birini Varşova Paktı ülkelerine karşı korumakla sorumlu olmuştur. Böyle ağır bir sorumluluk, sınırlı imkanlara sahip bir ülke için çok büyük fedakarlık gerektirmiştir. Türkiye, bu dönemde izlediği politikalarla aynı zamanda, Doğu ile Batı blokları arasındaki gerilimin azalmasına da yardımcı olmuştur.

4. Türkiye, bir yandan İttifak’ın güvenliğine katkıda bulunurken, diğer yandan kendisine yakın bölgelerde işbirliğinin pekiştirilmesi yönündeki geleneksel güvenlik politikasını sürdürmüştür. Bu çerçevede Türkiye, hem Balkanlar hem de Orta Doğu’da güvenlik alanında işbirliğini teşvik etmiştir. Yunanistan ve Yugoslavya ile 1954 yılında imzalanan Balkan Paktı ve 1955 yılında İngiltere, İran, Irak ve Pakistan ile imzalanan Bağdat Paktı, Türkiye’nin bu bölgelerde güvenliğin pekiştirilmesi amacına yönelik çabalarının somut göstergelerini oluşturmaktadır.

5. Bu girişimlerle ve NATO bağlamında kollektif savunmaya vermiş olduğu koşulsuz destekle, Türkiye Doğu-Batı çatışmasının barışçı bir şekilde sona ermesine katkıda bulunmuştur. Soğuk Savaşın ardından Türkiye, uluslararası toplumun diğer üyelerinin de yaptığı gibi, yeni güvenlik ortamına ayak uydurmaya başlamıştır. Uluslararası güvenliğin birçok unsurunun akıcı ve sürekli değişim içerisinde bulunduğu bu dönemde, NATO’nun önemi, Türkiye’nin dış ve güvenlik politikasının değişmez bir olgusu olarak kalmaya devam etmiştir.

5.1. Yeni uluslararası ortamda, küreselleşme ve teknolojik gelişmeler yalnızca olumlu düşüncelere değil, hasmane fikirlere de hizmet etmeye başlamış; küresel düzeydeki risk ve tehditlere karşı duyarlılığın artmaya başladığı böyle bir ortamda, işbirliği ve ortak çabalar en etkili mekanizmalar olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

6. Türkiye, BM’nin kurucu üyelerinden biri, NATO ile tüm önde gelen Avrupa kuruluşlarının üyesi ve AB’ye, tam üyelik müzakerelerine başlamış aday bir ülke olarak, bölgesinde ve uzak coğrafyalarda dostluk ve işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla aktif bir politika izleyegelmiştir.

6.1. Ülkemiz halihazırda, askeri eğitim, teknik ve bilimsel konularda ve savunma endüstrisi işbirliği alanlarında pek çok ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu tarz işbirliği mekanizmaları, NATO üyeleriyle ve Balkanlar, Orta Doğu, Güney Akdeniz, Kuzey Afrika, Orta ve Uzak Doğu Asya ve Güney Amerika’da yer alan önemli sayıdaki ülkelerle geliştirilmiştir. Askeri Eğitim Anlaşmaları üçüncü taraflara karşı olmayıp, karşılıklı çalışabilirliğin geliştirilmesini teminen güvenlik alanında işbirliği yapılmasını amaçlamaktadır.

6.2. Türkiye, güvenlik alanında bir bölgesel işbirliği ağı oluşturmak amacıyla çok taraflı düzeyde de birçok önemli girişime ön ayak olmuştur.

1996 yılında başlatılan Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları (SEDM) süreci önemli bir bölgesel işbirliği mekanizmasıdır. SEDM üyeleri arasında Türkiye, ABD, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Hırvatistan, Ukrayna ve Bosna-Hersek yer almaktadır. Ayrıca Ekim 2009 ayında yapılan Savunma Bakanları Toplantısında Sırbistan ve Karadağ’ın üyelikleri onaylanmıştır. Sözkonusu ülkelerin üyelikleri ile ilgili hukuksal işlemlerin yakında tamamlanması beklenmektedir. Moldova ve Gürcistan ise gözlemci olarak sürece iştirak etmektedirler. SEDM Koordinasyon Komitesi’nin (SEDM-CC) başkanlığı 2003-2005 yılları arasında Türkiye tarafından üstlenilmiştir. Türkiye’nin dönem başkanlığı sırasında terörizmle mücadelede işbirliği, karşılıklı kullanılabilirlik ve konuşlandırılabilirliğin arttırılması, sürece katılmak isteyecek bölge ülkeleriyle işbirliğinin pekiştirilmesi gibi konulara atfedilmiş, 9 adet tatbikat düzenlenmiştir. SEDM kapsamında sürdürülen diğer faaliyetler arasında, Güneydoğu Avrupa Simülasyonu Ağı, askeri hastanelerin uydu ile birbirine bağlanması, doğal afetlerle mücadele, sınır güvenliği ve terörizmi caydırma ile savunma sanayi ve araştırma alanında işbirliği bulunmaktadır.

SEDM-CC Başkanlığı görevi 1 Temmuz 2005 tarihinden itibaren iki yıl süreyle Arnavutluk ve bunu müteakiben Makedonya tarafından devralınmıştır. Sözkonusu görev 15 Temmuz 2009 tarihi itibariyle Bulgaristan tarafından üstlenilmiştir.

6.2.1. SEDM kapsamında başlatılan en önemli girişimlerden biri, 1998 yılında imzalanan  Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü (GAÇBG)’dür. GAÇBG’nin esas amacı Avrupa-Atlantik alanının güvenliğine katkıda bulunmak ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri arasında iyi komşuluk ilişkilerini, işbirliğini ve karşılıklı kullanılabilirliği sağlamaktır. Eylül 1999’da Filibe’deki (Bulgaristan) Karargahının açılmasıyla birlikte hayata geçirilen GAÇBG, Avrupa-Atlantik bölgesinde barış ve güvenliğe, aynı zamanda bir güven artırıcı önlem işlevi görerek, katkıda bulunmaktadır. GAÇBG Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, Makedonya, Romanya ve 2007 Ekim ayından itibaren Ukrayna’nın katılımından oluşmaktadır (Ukrayna’nın tam üyelik konusunda iç prosedürü devam etmektedir).  ABD, Slovenya Hırvatistan ve Bosna-Hersek GAÇBG’ye gözlemci statüsünde katılmaktadır.

GAÇBG Karargahı üye ülkeler arasında rotasyona tabidir ve bu çerçevede Karargah, 2007 Temmuz ayında yapılan törenle 2007-2011 yıllarını kapsayan bir dönem için İstanbul’da konuşlanmış bulunmaktadır ve sözkonusu Karargah 2011-2015 yılları arasında Larissa/Yunanistan’da konuşlandırılacaktır. Türkiye GAÇBG’nin komutanlığını ilk olarak 31 Ağustos 1999 - 31 Ağustos 2001 tarihleri arasında yürütmüştür.

GAÇBG’nin ortak icra makamını oluşturan ve izleyeceği siyaseti saptayan Siyasi-Askeri Yönlendirme Komitesi’nin (PMSC) Başkanlığı da, SEDM Koordinasyon Komitesi’nin (SEDM-CC) başkanlığına paralel olarak 2003-2005 yılları arasında Türkiye tarafından yürütülmüştür. GAÇBG PMSC Dönem Başkanlığı, daha sonra SEDM-CC Başkanlığını da üstlenen Arnavutluk ve bu ülkenin ardından Makedonya ve müteakiben Bulgaristan tarafından devralınmıştır.

GAÇBG bünyesinde gerçekleştirilen önemli bir girişim, Güneydoğu Avrupa Tugayı (SEEBRIG)’dir. Üye ülkelerin tahsis ettiği kuvvetlerden oluşan ve her an göreve çağrılabilecek SEEBRIG, BM ve/veya AGİT yönergesi altında, NATO veya AB liderliğindeki kriz önleme veya barışı koruma harekatlarında görevlendirilebilecektir. Nitekim, Türkiye’nin de katkıda bulunduğu SEEBRIG Karargahı Şubat-Ağustos 2006 döneminde Afganistan’da NATO öncülüğündeki ISAF harekatı çerçevesinde Kabil’de konuşlanmıştır. SEEBRIG ayrıca “gönüllüler koalisyonu” tarzı uluslararası girişimler kapsamında da kullanılabilecektir.

6.2.2. Türkiye’nin diğer bir girişimini, Karadeniz’e sahildar tüm ülkelerin (Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Türkiye) katılımıyla kurulan “Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu” (BLACKSEAFOR)  oluşturmaktadır. Sözkonusu girişim Karadeniz'de barış ve istikrarın idamesi maksadıyla; bölgesel işbirliği faaliyetlerinin artırılması ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine amacıyla 2001 yılında kurulmuştur.

BLACKSEAFOR’un görevleri Karadeniz’de arama ve kurtarma harekatı, insani yardım harekatı, mayın karşı tedbirleri harekatı, çevre koruma harekatı, iyi niyet ziyaretleri, taraflarca kararlaştırılan diğer görevler olarak belirlenmiştir. 2004 yılı başından beri devam eden BLACKSEAFOR Yüksek Düzeyli Uzmanlar Grubu toplantıları ve BLACKSEAFOR Deniz Kuvvetleri Komutanları (BLACKSEAFOR Naval Commanders-BSNC) Toplantıları ile elde edilen iş birliği, kıyıdaş ülkeler arasında BLACKSEAFOR'un bölgede yasa dışı deniz trafiği ve asimetrik risklerle mücadelede kullanılabilecek uygun bir vasıta olduğu anlayışını daha da güçlendirmiştir.

BLACKSEAFOR, Birleşmiş Milletler (BM) veya Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamındaki harekatlarda da görevlendirilebilmektedir. Bununla birlikte kuvvet, görev ve amaçlarına uygun olarak, diğer uluslararası faaliyetlere de iştirak edebilir. BLACKSEAFOR kapsamında taraflar bu tür faaliyetlere iştirakte bulunmak için kendi ulusal mevzuatlarına uygun olarak onay alacaklardır.

Ayrıntılı bilgiye www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/UluslararasiKuruluslarlaIlıskiler/ BLACKSEAFOR/ adresinden ya da BLACKSEAFOR’un resmi internet sitesinden                                   (www.blackseafor.org  ) ulaşılabilir.

6.2.3. Öte yandan, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız 1 Mart 2004 tarihinde “Karadeniz Uyumu Harekatı”nı (KUH) başlatmıştır. Amacı Karadeniz’de terörizm, kitle imha silahlarının yayılması ve diğer olası yasadışı faaliyetlere karşı caydırıcılık sağlamak ve bu risklerle mücadele etmek olan KUH başlangıcından 2006 yılı sonuna kadar millî nitelik taşımış olan bir deniz harekâtıdır. 2006 yılından itibaren tüm sahildar devletler KUH’a davet edilmiştir. . Rusya Federasyonu 27 Aralık 2006 itibariyle KUH’a dahil olmuştur. Ukrayna’nın da KUH’a iştirakine ilişkin Protokol ise 17 Ocak 2007 tarihinde imzalanmış ve 25 Nisan 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Romanya’nın KUH’a iştirakı ile ilgili olarak mutabakat zaptı 2009 yılında Romanya ve Türkiye Hükümetleri arasında imzalanmıştır.

KUH’un görevi; Karadeniz'de belirsiz aralıklarla karakol faaliyetleri icra ederek yasa dışı faaliyetlere karıştıklarından şüphe duyulan ticaret gemilerini tespit etmek ve izlemektir. Şüpheli bir gemi tespit edildiğinde, müşterek gayretlerle ve muhtelif vasıtalarla varış limanına kadar takip edilmekte, neticede arama yapmak ve gerekmesi durumunda, alıkonularak yasal işlem başlatmak üzere görev ilgili makamlara devredilmektedir.

KUH, NATO'nun Akdeniz'de devam eden “ETKİN ÇABA HAREKÂTI (OPERATION ACTIVE ENDEAVOUR-OAE)'nın maksat ve hedefleri ile tamamen uyumludur ve anılan NATO Harekâtı ile bilgi paylaşımına dayanan iş birliği içindedir.

Bu hususta Bakanlığımızca yapılan açıklamalara ulaşmak için:
www.disisleri.gov.tr
/MFA_tr/BasinEnformasyon/Aciklamalar/
2007/Ocak/NO9_17Ocak2007.htm
ve
www.disisleri.gov.tr/MFA_tr/
BasinEnformasyon/Aciklamalar/
2006/Aralik/NO195_27Aralik2006

6.3. İkili ve çok taraflı bu girişimler Türkiye ile çevresindeki diğer ülkeler arasında birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesine yardımcı olmaktadır.

7. Barış ve istikrarın korunması çerçevesindeki bölgesel işbirliği gayretlerinin yanısıra Türkiye Uluslararası Barışı Koruma faaliyetlerinde de aktif olarak yer almaktadır. II. Dünya Savaşının sonundan bu yana Türk Birlikleri bir çok Birleşmiş Milletler ve NATO görevine katılmışlardır. 4500 kişiden oluşan Türk Tugayı 1950-1953 yıllarındaki Kore savaşında üstün cesaret örneği sergilemiştir.  Bugüne kadar çeşitli bölgelerde gerçekleştirilen barışı destekleme operasyonlarına toplam 10 binden fazla personel, gözlemci ve danışmanın yanı sıra hava ve deniz destek unsurlarıyla katkıda bulunmuştur.

Türkiye barışı koruma operasyonlarının önemli bir unsuru olan sivil polis faaliyetlerine de önemli katkılarda bulunmaktadır. Bugüne kadar, uluslararası barışı koruma misyonlarında toplam bini aşkın sivil polis ve jandarma görevlendirilmiştir.

Son yıllarda dünya çapında yaşanmakta olan ani ve süratli değişikliklere paralel olarak çok uluslu barışı destekleme ve koruma operasyonlarının sayısının artmasıyla, Türkiye’nin de bu tür faaliyetlere katılımı artmıştır.

7.1. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin İran-Irak Askeri Gözlemci Grubunda (UNIIMOG) yer almış, bunun yanısıra Kuzey Iraklı mültecilere Birleşmiş Milletler İnsani Yardımının ulaştırılması bağlamında önemli rol oynamıştır. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Irak-Kuveyt Gözlem Misyonuna (UNIKOM) desteği sürmektedir.

7.2. Birleşmiş Milletlerin UNISOM görevi çerçevesinde, 300 personelden oluşan Türk Birliği bir yıl süreyle Somali’de görev yapmıştır.

7.3. Türkiye, 1995 yılından bu yana Balkanlarda icra edilen IFOR, SFOR, KFOR, “Essential Harvest”, “Kehribar Tilki” ve “Müttefik Uyumu” isimli NATO harekatlarına aktif şekilde katılmıştır. Makedonya’daki “Müttefik Uyumu” Harekatının sona ermesinin ardından Türkiye, AB tarafından başlatılan “Concordia” Harekatı kapsamında da barış ve istikrarın teminine uluslararası alanda yaptığı katkıları sürdürmüştür. Sözkonusu harekata 11 personel sağlayan Türkiye, “Concordia” Harekatının akabinde başlatılan ve 2005 yılı Aralık ayında sona eren “Proxima” isimli AB Polis Misyonu’na 8 personelle katılmıştır. Sözkonusu harekatların güvenlik ve istikrarın yeniden tesisi ile bölgede barışın yeniden sağlanması bakımlarından önem taşıdığı kuşkusuzdur. Öte yandan, Türkiye EUFOR ALTHEA Harekatı, Bosna-Hersek Polis Misyonu EUPM, Kosova Hukukun Üstünlüğü Misyonu EULEX gibi muhtelif barışı koruma operasyonları ile NATO önderliğinde; Afganistan’da ISAF ve NATO Eğitim Misyonu NTM-A, Irak’ta NATO Eğitim Misyonu NTM-I, korsanlıkla mücadele amaçlı Okyanus Kalkanı Harekatı, Akdeniz’de Etkin Çaba Harekatı (OAE) gibi harekatlara kapsamlı katkı sağlamaktadır.

NATO’nun 2004 İstanbul Zirvesi’nde alınan karar uyarınca, NATO’nun Bosna-Hersek’teki, SFOR harekatının 2004 yılı sonunda tamamlanmasını müteakiben AB tarafından NATO imkan ve yeteneklerinden yararlanılmak suretiyle, EUFOR-ALTHEA isimli yeni ve ayrı bir harekat başlatılmıştır. Bu itibarla, harekatın geleceğine ilişkin kararların da NATO ve AB arasında gerçekleştirilecek danışmalar vasıtasıyla alınması ülkemizin önem atfettiği bir husustur. Ülkemiz, Nisan 2010 itibariyle, yaklaşık 1950 mevcutlu Althea Operasyonuna en fazla katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ilk sıraya yükselmiştir. Harekata 20 AB üyesi ülkenin yanısıra 5 AB üyesi olmayan ülke katkı sağlamaktadır. Halihazırda 276 personelimiz anılan harekatta görev yapmaktadır.

NATO’nun Kosova’daki çatışmalara müdahalede bulunduğu 1999 yılından bu yana bölgede konuşlanan ve halihazırda bünyesinde yaklaşık 10000 personel görev yapan KFOR’un bölgedeki mevcudiyetini sürdürmesi sadece anılan ülkedeki değil, bölgesel istikrar ve güvenlik bakımından önem taşımaktadır. Halen 504 askeri personelimiz KFOR bünyesinde görev yapmaktadır. Ayrıca, Kosova Güvenlik Kuvveti’nin (KSF) kurulması sürecinde danışmanlık yapan 12 askeri personelimiz 6 İzleme ve İrtibat Timimiz (İVİT) bulunmaktadır. Ülkemiz KFOR’a, Çokuluslu Güney Görev Kuvvetinin (MNTF(S)) de bir süre liderliğini yürütmüştür. KFOR bünyesinde görev yapan TSK mensupları başta soydaşlarımızın ağırlıklı olduğu güney Bölge olmak üzere tüm Kosova’da gerek yerel düzeyde, gerek KFOR ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
Türkiye, AB’nin ilk sivil kriz yönetimi harekatı olan Bosna-Hersek’teki AB Polis Misyonu’na (EUPM) 14 personelle katılmıştır. Bunun devamı niteliğindeki EUPM-II harekatına da 4 personelle katkıda bulunmaktadır.
AB, 9 Aralık 2008 tarihinde BM Misyonu UNMIK’in görevlerini tedricen devralarak Kosova’da bir hukukun üstünlüğü misyonu başlatmıştır. 1968 personelle faaliyete başlayan EULEX misyonu, 6 Nisan 2009 tarihinde tam harekat yeteneğine ulaşmıştır. Ülkemiz, halihazırda 64 personelle (63 polis ve 1 hakim) sözkonusu misyona katkı sağlamakta olup, bu çerçevede misyona katkıda bulunan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ABD’den sonra ikinci konumdadır.

NATO Deniz Kuvvetlerinin Akdeniz’de terrorist faaliyetleri tespit ve engellemek amacıyla yürüttüğü bir deniz harekatı olan Etkin Çaba Harekatı (OAE), 2001 yılı Ekim ayında başlatılmış olup, 2004 yılında tüm Akdeniz Harekatın kapsamı içine alınmıştır. Harekata ağırlıklı olarak Akdeniz’e kıyıdaş Müttefikler gemi tahsis etmekte olup, ülkemiz 2010 yılında 12 günden oluşan 2 dönem için gemi katkısında bulunacaktır. Gemi katkısına ilaveten, Harekata katılan diğer ülke gemileri Mersin ve Aksaz limanlarından lojistik amaçlı yararlanabilmektedirler.

Ülkemiz, NATO’nun Afrika Boynuzu açıklarında korsanlıkla mücadeleye yönelik uluslararası çabalara katkı amacıyla 17 Ağustos 2009 tarihinde başlattığı Okyanus Kalkanı Harekatına  da katılmaktadır.
Ülkemiz NATO Daimi Deniz Grubu I ve II (SNMG I ve SNMG II) düzenlemeleri çerçevesinde NATO’nun korsanlıkla mücadelere çabalarına öteden beri aktif katkı sağlayagelmiştir. SNMG- II kapsamında gemilerimiz bölgede görev yapmıştır.
Ülkemiz korsanlıkla mücadele amacıyla oluşturulmuş Temas Grubu’nun kurucu üyelerindendir. Türkiye, NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekatı  (OKH) ile çokuluslu Birleşik Görev Gücü-151’e (CTF-151) gemiyle katkı sağlamaktadır.

7.4. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’in 10 Ekim 2001 tarihinde aldığı 722 sayılı kararla hükümete verdiği yetki  ve bu kapsamdaki Bakanlar Kurulu Kararı temelinde Afganistan’da görev almaktadır.  ISAF Harekatının 11 Ağustos 2003 tarihinde NATO tarafından üstlenilmesinden önce ISAF-II Komutanlığını Haziran 2002-Şubat 2003 ve bilahare ISAF VII Komutanlığını Şubat-Ağustos 2005 dönemlerinde yürütmüştür. 6 Ağustos 2006 tarihinde göreve başlayan ve Türkiye, Fransa ile İtalya’nın liderliğindeki Merkez (Kabil) bölge komutanlığının komutası 6 Nisan-6 Aralık 2007 tarihleri arasında 8 ay süreyle tarafımızdan üstlenilmiştir. 3 Kolordu Komutanlığı, Ağustos 2008-Şubat 2009 tarihleri arasında yaklaşık 150 personelden müteşekkil bir kuvvetle ABD Komutasında bulunan ISAF Karargahını takviye etmiştir. 2009 Kasım ayından itibaren ise Kabil Bölge Komutanlığı ülkemizce üstlenilmiştir. ISAF çerçevesinde halen 1795 personelimiz görev yapmaktadır (Vardak İl İmar Ekibimizin güvenliğinden sorumlu 74 kuvvet bu rakama dahil değildir.).

7.5. NATO Afganistan Eğitim Misyonu (NTM-A), Afganistan’da ordu ve polis eğitim faaliyetlerini, mevcut yapı ve sinerjilerden yararlanarak bütüncül bir yaklaşımla sürdürmektedir. Misyon ilk harekat yeteneğine 20 Ekim 2009 tarihinde ulaşmıştır. NTM-A Komutanlığını halihazırda Korgeneral Caldwell sürdürmektedir. Ayrıca, Avrupa Jandarma Kuvveti 24 Aralık 2010 tarihinden bu yana NTM-A altında görev yapmaktadır. NTM-A çerçevesinde 170 kadar personel katkımız bulunmaktadır.

Irak makamlarının talebi çerçevesinde 2004 İstanbul Zirvesinde alınan karar uyarınca, NATO tarafından Irak Güvenlik Güçlerine eğitim desteği verilmesine yönelik olarak bir "Eğitim Misyonu" (NTM-I) kurulmuştur. Ülkemiz, yaklaşık 200 personelin görev yaptığı NTM-I Karargâhına toplam iki subayla katkı yapmaktadır. Öte yandan, 2010 yılına kadar toplam 274 Iraklı personele (general/subay) ülkemizde Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi (TMMM) ve Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi’nde (BİOEM) eğitim sağlanmıştır. 

Ülkemize, altı Avrupa ülkesinin (Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya, Romanya, Hollanda) jandarma kuvvetlerinden müteşekkil Avrupa Jandarma Kuvvetine (AJK) 13 Mayıs 2009 tarihinde Paris’te düzenlenen Üst Düzeyli Bakanlıklararası Komite (CIMIN) toplantısında gözlemci üye statüsünde katılmamız için davette bulunulmuştur. Jandarma Genel Komutanlığımızın AJK’ya gözlemci statüde üyeliğinin gerçekleştirilmesi kapsamında Bakanlar Kurulu Kararı 27 Mayıs 2010 tarihinde alınmış, bu çerçevede, Jandarma Genel Komutanımızın İtalyan CIMIN Dönem Başkanlığı’na gözlemci statüsüyle AJK’ya katılımımızı resmileştiren beyan mektubunu iletmiştir.

Türkiye Dış Politikası

Türkiye Dış Politikası-
AB-Politikası
1998-2000-2001 yıllarındaki Türkiye'nin AB Politikası
Dosyaları indirmek için tıklayınız.