30 Ekim 2010 Cumartesi

Yurtdışında Yaşayan Türk Vatandaşları

Genel

Türk vatandaşlarının, hızla gelişmekte olan Batı Avrupa ülkelerinin işgücü piyasalarında meydana gelen boşluğu doldurmak üzere bu ülkelere yönelik göçleri 1960’ların ilk yıllarında başlamıştır. İlk zamanlarda çoğunluğu kırsal kesimden gelen Türk “misafir” işçilerinin istihdam amacıyla yurtdışına gidişlerindeki ortak amaçları, küçük bir iş yeri açmak veya sahibi bulundukları arsa üzerinde yatırım yapmak için yeterli parayı biriktirmek, böylece, evlerine bir gün kendi işlerinin sahibi olarak geri dönebilmek olmuştur. Bu amaçla hareket eden misafir işçilerin büyük çoğunluğu, ailelerini Türkiye’de bırakarak yalnız gitmişlerdir.

O yıllarda yabancı işgücüne artan talep, işverenlerin ve göçmenlerin mevcut işe alma usullerini başka yollardan aşmaya yönelik çabaları nedeniyle çeşitli düzensizliklere yol açmıştır. Bu nedenle, işçi akımının düzenli gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak ve böylece göçmen işçilerin ve işverenlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, Türkiye, Almanya ile 1961’de, Avusturya, Belçika ve Hollanda ile 1964’te, Fransa ile 1965’te ve Avustralya ile 1967’de işgücü anlaşmaları imzalamıştır.

Türk işçilerin Batı Avrupa’ya göçü 1974 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihten itibaren, Türkiye, işgücünü Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Körfez ülkelerine, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ise Rusya Federasyonu ve Bağımsız Devletler Topluluğu’na yönlendirmiştir. Bu değişiklik, Türk ekonomisinin dış dünyaya açılması ve Türk müteahhitlerin bu bölgelerde üstlendiği altyapı projelerine bağlı olarak meydana gelmiştir.

Bugün, yurtdışında yaşayan Türk nüfusunun önemli bir bölümü sürekli ikamet etmektedirler. Birçoğu yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını almıştır. Günümüzde, yurtdışında yaşayan Türk nüfusu, daha çok, aile birleşimine ve göreceli olarak yüksek doğum oranına bağlı olarak artış kaydetmektedir.

1970’lerin başında Türk göçmenler, Batı Avrupa ülkelerindeki mevcudiyetlerinin geçici olmaktan çıkarak daimi bir hal aldığını fark etmişlerdir. Bu değişiklik, özellikle, 1974’teki petrol krizinden kaynaklanan ekonomik durgunluğu takip eden dönemde hükümetlerin, göçmen işçi akımını durdurarak daha önce ülkeye gelmiş olanları kendi ülkelerine geri gönderme veya yerel toplumla uyumlarını sağlamak üzere aileleriyle birleştirme kararı aldıklarında hissedilmiştir.

Türk göçmenler, göç alan ülkelerin ekonomik kalkınmalarına önemli katkıda bulunmuşlardır. Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının çoğu, artık sadece işçi konumunda olmayıp, akademisyen, bilim adamı, doktor, mühendis, avukat, gazeteci, iş adamı, sanatçı, politikacı, sporcu gibi çeşitli alanlarda meslek sahipleri olarak göç alan ülkelerin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına katılmaktadır. Ekonomik alanda, birçok Türk vatandaşı, işçi konumundan çıkarak işveren konumuna geçmiş bulunmaktadır. Avrupa’daki Türk işletmelerinin sayısı 140.000 civarındadır. (Almanya’da 70.000) Bu işletmeler, yaklaşık 640.000 kişiye istihdam sağlamaktadır. (Almanya’da 330.000) Bu işletmelerin yıllık toplam cirosu 50 milyar Avro’yu aşmıştır. (Almanya’da 32,7 milyar Avro) Son istatistiklere göre, Batı Avrupa’daki Türklerin tüketim harcamaları 22,7 milyar Avro’dur.

Bununla birlikte, uyum çabaları, vatandaşlarımızın artık misafir olmadıklarının göç alan ülkelerce geç kabul edilmiş olmasından dolayı yeni bir gelişmedir. Bu durum bazı sorunlara yol açmıştır. Özellikle ikinci ve üçüncü nesil, bu kesime yönelik bir eğitim politikasının bulunmamasından dolayı eğitimde sorunlar yaşamaktadır.

Yurtdışındaki vatandaşlarımızın, içinde yaşadıkları ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi hayatına etkin biçimde katılarak, aynı zamanda anavatanları, anadilleri ve özkültürleriyle bağlarını korumaları arzu edilmektedir.

Yaklaşık 4 milyonu AB ülkelerinde, 300.000 Kuzey Amerika’da, 200.000 Orta Doğu’da, 150.000 de Avustralya’da olmak üzere, 5 milyon civarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yabancı ülkelerde yaşamaktadır.

Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlarımızın Başlıca Sorunları

Eğitim, istihdam, siyasi haklar, yabancılara yönelik ayrımcılık ve önyargılar, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın başlıca sorunlarıdır.

Genel olarak, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, özel olarak ise Türk çocuklarına anadili, kültür ve tarih eğitimi verilmesi, uyum açısından büyük önem taşımaktadır. Vatandaşlarımızın küreselleşen dünyada donanımlı olmaları için, hem Türkçeye hem de yaşadıkları ülkenin diline aynı derecede hakim olmaları arzu edilmektedir. Türkçe anadili eğitimi, vatandaşlarımızın aynı zamanda bulundukları ülkelerini dillerini de daha iyi öğrenmelerine yardımcı olacaktır. Bu amaçla, Türkiye, ilgili ülke makamlarıyla işbirliğiyle göç alan ülkelerdeki okullarda eğitim vermek üzere Türkçe anadili ve Türk kültürü öğretmenleri göndermektedir. Türkiye, ayrıca, yurtdışındaki vatandaşlarımız için din görevlileri de göndermektedir.


2009 yılı itibarıyla (yaklaşık veriler) :

Yurtdışındaki Türkiye’den gönderilen öğretmen sayısı

1.264
Almanya’daki Türkiye’den gönderilen öğretmen sayısı

480
Yurtdışındaki Türk üniversite öğrenci sayısı

130.000
Almanya’daki Türk üniversite öğrenci sayısı    

25.000
Yurtdışındaki ilköğretim-ortaöğretim öğrenci sayısı

838.000
Yurtdışındaki Türkiye’den gönderilen din görevlisi sayısı           

1.074
Almanya’daki Türkiye’den gönderilen din görevlisi sayısı
           
544
Yurtdışındaki Türk dernek sayısı
           
3.900
Almanya’daki dernek sayısı

2.500
Almanya’daki cami derneği sayısı

1.500
Düşük istihdam oranı, Türk vatandaşları için önemli bir sorun olmaktadır. İşsizlik yabancıların, göç alan ülkelerin ekonomik hayatına katkıda bulunmalarına ve saygın birer birey olarak toplumun sosyal yaşamında yer edinmelerine engel teşkil etmektedir. Ayrıca, aile içinde huzursuzluklara yol açarak, sosyal uyumu da engelleyebilmektedir.

Siyasi uyum, Türk göçmenlerin başlıca isteğidir. Türkiye, Türk göçmenlerin yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını almalarını ve siyasi hayata aktif olarak katılmalarını teşvik etmektedir.

Yurtdışında yaşayan Türklere yönelik ayrımcılıkla ve önyargılarla mücadele, göç alan ülkede daimi olarak ikamet etmekte olanlara, toplumun diğer fertleriyle eşit muamele edilmesini ve göçmenlerin yaşadıkları ülkelerde toplumun aktif bir üyesi olmasını engelleyen ayrımcı politikaların ve uygulamaların ortadan kaldırılmasını gerektirmektedir.

Uyumun, siyasal ve ekonomik koşulların yanısıra, psikolojik koşulları da bulunmaktadır. Bu itibarla, göçmenlerin algılamalarının, uyum çabalarının başarısı açısından belirleyici bir unsur olduğu söylenebilir. Göçmenlerin toplum tarafından dışlandıklarını hissetmeleri, onların uyum isteklerini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, bu tür algılamaları besleyecek ayrımcı uygulamalardan kaçınılmalıdır.

Uyum süreci, çift taraflı bir süreç olarak değerlendirilmeli, bu süreçte göçmenlere düşen sorumlulukların yanında, göç alan ülkeler de göçmenlerin yaşadıkları topluma kendi kültürlerinden kopmadan daha iyi entegre olmaları için gerekli düzenlemeleri yapmalıdırlar. Göçmenlerin sağladığı kültürel çeşitlilik, bulundukları toplumların kültürel zenginliğini arttıran bir unsurdur.

Tüm bu sorunların aşılabilmesi için göç alan ülkeler, tek taraflı müdahalelerden kaçınmalı ve bu sorunları göçmenlerin temsilcileri ve gönderen ülkenin de yer alacağı bir üçlü diyalog içerisinde ele almalıdırlar.

Türkiye’nin Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlarına Yönelik Politikaları

Günümüzde, Türkiye, vatandaşlarının vardıkları ülkelerde en uygun yaşama ve çalışma koşullarına sahip olabilmeleri için hiçbir gayreti esirgememektedir. Türkiye, bu amaca yönelik olarak, göç alan ülkelerle sosyal güvenlik anlaşmaları imzalanması dahil gerekli tedbirleri almaktadır. Ayrıca, Türk Hükümeti, göçmenlerin hakları konusunun tartışıldığı uluslararası toplantılara aktif şekilde katılmaktadır.

Türkiye, yurtdışındaki vatandaşlarını, gerek kendilerini kamuoyunda temsil edebilmeleri, gerek Hükümetlerle doğrudan temas kurabilmeleri için Sivil Toplum Kuruluşları (STK) oluşturmaları yönünde teşvik etmektedir. STK’ların, ortak hedef ve çıkarlar doğrultusunda, bir araya gelerek çatı kuruluşları biçiminde örgütlenmeleri, taleplerini daha etkin bir biçimde dile getirmelerine yardımcı olacaktır. Böylece, günümüzün çoğulcu toplumlarında aktif bir taraf olarak yerlerini almaları da mümkün olacaktır.

Türkiye’nin göç alan ülkeler ile işbirliğinin temelinde, göçmenlerin önce kendi kültürlerini iyi bilmeleri, ardından içinde yaşadıkları toplumla aralarındaki iletişim yoluyla, iki tarafın da birbirini, kültürü, gelenekleri ve özellikleri ile zamanla kabul edip anlayacağı bir uyum anlayışı yer almaktadır. Türkiye, bu anlayış çerçevesinde, Türk vatandaşlarını ve göç alan ülkeleri, kendi aralarında yeni bağlar kurmaya ve böylece kültürel zenginliğe sahip bir refah toplumu oluşturmaya teşvik etmektedir.

Türkiye uyumu, Türk göçmenlerin anavatanları, anadilleri ve özkültürleriye bağlarını korurken, bulundukları ülkelerin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi hayatına aktif biçimde katılan, yasalara saygılı, mutlu, müreffeh ve başarılı bireyler halinde yaşamaları olarak tanımlamaktadır.


Alıntı Adresi: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder